BU ÇAĞIN YESEVÎ'Sİ: SEYYİD AHMET ARVASÎ
 
Bu çağın Yesevi'si olmaya namzet bir şahsiyet olan Seyyid Ahmet Arvasî, 15 Şubat 1932 tarihinde Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde altı kardeşin birincisi olarak dünyaya gelmiştir.  Aslen Van’ın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı Doğanyayla (Arvas) köyündendir. Arvasî soyadını da, bağlı bulundukları bu köyün isminden almışlardır. Arvasî'nin babası, Van Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Abdülhâkim Efendi, annesi ise ev hanımı Cevahir Hanım’dır. Arvasî, Van'da başladığı ilkokulu Doğubeyazıt'ta, ortaokulu ise Erzurum'da tamamlamıştır.  Lise öğrenimine Erzurum Erkek Öğretmen Okulu’nda başlamış, Erciş Öğretmen Okulu'nu bitirmiştir. Üç yıl Konya'da, üç yıl da Ağrı'da  ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Ankara'daki Gazi Eğitim Enstitüsü'ne bağlı Pedagoji bölümünden 1958'de mezun olmuştur. Daha sonra öğretmenlik hayatına devam etmiş;  Balıkesir Necatibey Eğitim
Enstitüsü, Bursa Eğitim Enstitüsü ve İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde pedagoji öğretmenliği
yapmıştır. Bu süreçte Türk eğitim hayatına büyük hizmetlerde bulunmuştur.
 
Hakk ve hakikat âşığı olan Arvasi Hoca, Seyyid’dir. Zira 48’inci göbekte Hz. Ali’ye dayanır. O, Arap kökenli olmasına rağmen Türklüğü baş tacı eylemiştir. Çünkü Türk milleti tarih boyunca İslâm'ın bayraktarlığını yapan ve cihangirler yetiştiren bir milletti. Türk olmasaydı İslâm dünyası ilâhî değerlerini korumada ve yaymada aciz kalırdı. Allah bu şerefli millete İslâm'ın bayraktarlığını yapma ve onu uzak coğrafyalara
 
Seyyid Ahmet Arvasî, ömrü boyunca Hakk'a ve hakikate ram olmuş, teslimiyet şuuru içerisinde yaşamış, ilmiyle âmil olmuş modern çağların serdengeçtisidir.  Arvasî her daim taklitten uzak durmuş, yeni şeyler söylemenin ve ruhî keşiflerin peşinden koşmuştur.
 
Arvasî, bir serhat şehri olan Van'dan doğan ve bütün Anadolu'yu ısıtan ve ışıtan sönmez bir ülkü güneşidir. Bu güneş, materyalizmin soğuğunda buz tutan yürekleri ısıtmıştır. O; Türklüğüyle alplik, erenliğiyle de İslâm çeşmesinden alabildiğine beslenmiş, bu şuurla güçlü bir alperen sentezi oluşturarak kokuşmanın eşiğindeki çağlara seslenmiştir.  Onun kendini ve hayata bakışını anlattığı şu satırlar fevkalâde önemlidir:
 
 “Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında, şanlı Peygamberimizin ‘Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.’ ve ‘Vatan sevgisi imandandır.’ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. İnanıyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim?”
 
Hak dostları halk dostlarıdır aynı zamanda. Bunlardan biri olan, Türk-İslâm davasını hayatının mutlak çizgisi kabul eden ve bu çizgide yürüyen kâmil bir insandı Seyyid Ahmet Arvasî… O, çağımızın Ahmet Yesevî’siydi. Zamanın rengine boyanmayan, zamanı İslâm rengine boyamayı gaye edinen tavizsiz bir Müslüman'dı O... Türk-İslâm ülküsünü yoğuran hamurkârların başında geliyordu. Bütün gayreti İslâm’ın sesinin gür çıkmasını sağlamaktı.
 
Türk-İslâm ülküsünün alperenlerinden biri olan Seyyid Ahmet Arvasî, modern çağın büyük sancılarını gideren fikir mimarlarından biriydi. İslâm’la Türklüğü ve Batı medeniyetini bağdaştıramayanların Arvasî’yi çok okumaları gerekir. Zira İslâm inancıyla Türklük ülküsü et ve tırnak gibidir. Bu hususta Gökalp de “Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Batı medeniyetindenim” diyerek Arvasî’yle aynı görüşü paylaşmıştır.
 
1988 yılının son gününde, yaşlı sayılamayacak bir yaşta, henüz 56 yaşındayken daktilosu başında yeni bir yazı kaleme alırken aramızdan ayrılan Seyyid Ahmet Arvasî, kısa ömrüne çok büyük işler ve hizmetler sığdırmıştır. Ömrü boyunca Türk-İslâm davasının çilesini çekmiştir. Bu uğurda sayısız bedeller ödemiştir. O; dünyaya değer vermemiş, hiçbir zaman makam ve ikbal peşinde koşmamıştır. Hak ve hakikat dostu Arvasî, İstanbul'da Edirnekapı Şehitliği'nde servilerin o loş gölgesinde sonsuzluk uykusunu uyumaktadır.