Bence şu büyük operasyon zamanında hiç sırası değil ama konu Uzungöl. Konuya girmeden önce 2017 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın Ovit tüneli inşaatı ve bölgeye yaptığı ziyareti sırasında söylediği sözleri hatırlayalım.
                 
“Şu anki Ayder bizim temsilimiz olamaz. Allah’ın bize verdiği Ayder bambaşka. Biz Ayder’i kirlettik, rezil ettik. Buranın üzerinde inşallah devlet olarak özellikle duracağız. Ayder’i bu yapılanmayla değil kentsel dönüşüm ve değişimle inşallah hakikaten şanına yakışır bir hale getireceğiz.”
                    
Sonrasında sözlerine Uzungöl ile ilgili devam etti. “Bugün aynı şekilde İçişleri Bakanımız ile Uzungöl’ü konuştuk. Aynı değişim ve dönüşümü de Uzungöl’de yapmamız lazım. Bunlar çekim alanı. Bunu yaptığımız anda buraya gelip gidenlerin sayısı çok fazla olur.”
                 
Sonra sözlerine gelen turistlerin konaklama ihtiyacına dikkat çekerek devam etti.”Rize’de doğru dürüst bir otelimiz yok. Buralara gelenler nasıl kalacağım onu düşünüyor. Bazı arkadaşlarımızı teşvik ediyoruz. Onlar otel olayına girmeleri halinde Rize biraz rahatlayacak. Milletvekillerimiz sıkıştıracak, biz sıkıştıracağız. Bu adım atılırsa o zaman çok daha turist çekecek. Anlık kazançlar uğruna güzelliklerimizi tahribine asla müsaade etmemeliyiz” dedi.
                  
O günden beri özellikle Ayder ile Uzungöl’deki çarpık yapılaşmaya dikkat çekerek iş bugün yıkım kararı ve uygulanmasına kadar geldi. Anlatmak isteyeceklerimi daha iyi kavramanız için başta şunu söyleyeyim. Ayder ile Uzungöl’ün kıyaslanması çok ama çok yanlış!
              
Niye derseniz, Ayder doğal bir yayla, Uzungöl ise ortasında heyelan sonucu oluşan bir göl ve 60 yıl öncesinde kurulan belde belediyesiydi ve büyükşehir yasasıyla sonrasında mahalle oldu. Yani Ayder’e insanlar öncesinde yazlık amaçlı, hayvanlarını otlatmak maksadıyla çıkarırken, Uzungöl tarihi boyunca bir yerleşim yeridir. Bakın burası çok önemli; Ayder yayla iken, Uzungöl eskiden beri kullanılan bir yerleşim yeridir diyorum.
              
Uzungöl mimarisi olarak da eskiden beri ahşap yapılı evleriyle meşhurdur. Cazibesi biraz da etrafındaki çam ağaçlarıyla dolu ormanlarından gelir. Eskiden yöredeki evlerin tamamı neredeyse ahşap yapılardan ibaretti. Fakat öyle bir yapı ki, hem çevreye zarar vermeyen hem de göze hitap eden mükemmel bir eser gibiydi.
             
Zor iklimi
, tabiatı gereği, artan nüfus ve ihtiyaçlardan dolayı bu evler zamanla eskidi ve çürümeye yüz tuttu. Hani köyde evimiz yıkılınca, ya da eskiyince, veya evimizin nüfusu artınca, babadan kalma o evimizi yıkıp üzerine yenisini yaptık ya; orada yaşayanlar da aynısını yaptı. Hem de mimariyi yine bozmadan, yine ahşap düzeni, güzelliği devam ederek.
              
Yani yıkılmaya yüz tutmuş evlerini biraz daha sağlam ve modern olarak kendi tapulu arazilerinde yaptılar. Tabi bu arada yöre güzelliğiyle çok tutuldu “turizm” etiketini de aldı. Sadece Türkiye’de değil, dünyaya adını ve güzelliğini duyurunca hemen bölgeyi sözde imar korumasına aldılar.
              
Fakat öyle bir koruma ki; yöre halkı yıkılan evine her çaktığı çividen neredeyse sorumlu tutuldu. Belli bir imar uygulaması yokken, plan yok, proje yok ve yıkılanı da yapmak, tamir etmek, tapulu arazilerine ev yapmaları dahi yasak.
             
Böyle bir durumda ne devlet yetkilileri ne de ilgili belediye, yaklaşık altmış yıldır bu duruma bir çözüm bulamadılar. Sorsan herkes yıkma taraftarı fakat yapalım diyen yok. Yörede doğup büyüyen, hayatını turizmden başka idame ettirecek alternatifi olmayan halkı düşünen yok!
              
Bütün bu olumsuz duruma karşılık adını bir marka olarak dünyaya duyuran Uzungöl’de şimdi yıkım yapmak doğru mu sizce? Yapmadan, yol göstermeden, plan proje ortaya koymadan yapılanları yıkmak hangi vicdana, hangi akla sığar?
              
Yıllardır hem turizmde zirve yapan, hem de yaşamlarını aynı anda sürdüren bu insanların önüne, kâh “sit alanı” , kâh “milli park “, kâh da “özel çevre” olarak engellemeler çıkardılar. Bunun yanında aynı anda bu insanlardan turizm adına daha çok kalite, daha çok konfor ve daha çok hizmet beklenildi, hem de ucuz tarafından.
             
Uzungöl’ün etrafını beton duvarlarla çeviren yetkililer, şimdilerde görüntüsünü bozmadan yaptıkları, tamir ettikleri yöre insanının kendi evlerini yıkmak istiyor. Başta yöre insanının barınması ve yöreye gelecek olan binlerce turistin nerede kalacağı ve ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları düşünülmeden onca masrafa girip yapılan bu yapıların yıkılmasını istiyorlar.
             
Yapmayın ağalar! Yıkmayın beyler! Bir yeri karalamadan önce biraz araştırın, düşünün derim. Yoksa bunun vebalinden kimse kurtulamaz, ne bu tarafta ne öteki tarafta. Kalıcı çözüm için orada yaşamını sürdürenlere önce bir sorun. Aman ha, plan yapmadan, proje üretmeden, çözüm sunmadan yıkmayın derim. Kulak verin bu sese, çığlık olmadan, iş işten geçmeden!