Malumunuz, ABD ile sözde bir papaz yüzünden papaz olduk. İlişkilerimiz kopma noktasına geldi. Önce bakanlarımıza yaptırım uygulandı sonra piyasalar allak bullak oldu. Sözde müttefik dediğimiz ABD, özde ülkemizi ekonomik anlamda darboğaza sürüklemek için ilgili ekonomik kuruluşlarla ittifak yaptı. Uluslar arası para piyasası baronları önce ülkemiz için, ardından bankalarımız için not kırma durumuna gittiler. 
                       
Merkez Bankası önce sabretmiş gibi gözükse de, sonra fazlasıyla faiz artırımına gitti. Kısaca olayın akışı böyle oldu son bir ay içerisinde. Savaşla, silahla, darbeyle, terörle ve çeşitli tehditlerle yıkamadıkları ülkemizi bu defa ekonomik müdahaleyle yıkma peşindeler. Yıllardır açlıkla savaşlarla boğuşan bir nesli bu ekonomik oyunlarla yıkmak elbette düşünülemez. Tabi ki yıkılmayız ama sarsılmadık ya da sarsılmayız diyemeyiz.
                        
Buralara kadar gelmeden önce düşünülmesi gereken birçok konu var. Özellikle son bir ayda döviz artışından fazla oranla yapılan zamlarla içimizdeki fırsatsızların fırsat kolladığı da bir gerçek. Piyasada arz talep dengesine bakılmaksızın, iğneden ipliğe neredeyse her şeye zam geldi. İçerisinden geçtiğimiz bu zor günlerde sattıkları ürünlere zam yapmayanlar da yok değil, fakat onların da bu ortamda dayanma gücü ne olur bilinmez. Bu arada fırsatsızlık yapmayan esnafa da ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Bu günlerde onları ayrı bir yere koymamız lazım.
                      
Bu zorlu günlerden acilen çıkmamız için var gücümüzle üretime yönelmemiz gerek. Tüketim ve borçlanma ekonomisinden ancak bu şekilde kurtulabiliriz. Aslında mevcut hükümet üretim için altyapı olan yol, köprü, havaalanı, ve ulaşım ağlarını sağladı ama üretim için yeterli olanakları kullandı diyemem. Mevcut fabrikalarımız yanında güçlü ekonomi ve işsizliğin azalması için acilen daha da çok fabrika kurulması gerek.
                     
 Her alanda her kademede üretime hız vermeden bu girdaptan çıkacağımızı sanmıyorum. Tarımda ve hayvancılıkta özellikle yeniden bir atağa geçilmesi gerek. Ovalarımız, tarlalarımız bomboş.  Hayvancılık desen o da can çekişiyor. Geçmiş yıllarda önce kuş gribi diye bir hastalık çıkardılar ne kadar kanatlı hayvan varsa diri diri toprağa gömdüler, şimdi de bir şarbon vakası çıkarıp büyük ve küçükbaş hayvancılığın kalanını da yok etme derdindeler.
                   
Aslında kendimce bu ekonomik krize pansuman olacak bir çözüm buldum. Yine eskisi gibi açalım köy okullarını, köyler yaz kış canlansın. Her evde en az üstte beş kişi, ahırda beş inek, mahallede en az yirmi beş komşu olsa ufak ufak tarım da hayvancılık da başlar kanaatindeyim. Şehirlere yığılıp kaldık yıllardır, bir asgari ücret ile geçinmenin telaşına düştük. Oysa eskiden bir inek bir evi rahatlıkla bakardı, şimdi ise bir ineği olan ev köylerde bulmak zor oldu.
                    
İktisatlı bir hayat yaşamadan, tasarruf yapmadan özellikle üretim çarklarını tüm gücümüzle çalıştırmadan bu günleri atlatmamız zor olacaktır. Unutmayalım, tasarruflu olmak asla cimri ya da pinti olmak değildir. Üretmiyorsak, üretemiyorsak tüketim adına tedbir almalıyız. Bence herkes tasarruf tedbirlerini gözden geçirsin, zira önümüzde kolay günler gözükmüyor. İyi haftalar.