Türkiye’de siyasi iktidarları işbaşına getiren de oradan indiren de ekonomidir. İstikrar veya istikrarsızlıklar.

12 Eylül öncesinde rahmetli Başbakan Bülent Ecevit ekonomi üzerinden sıkıştırıldı. Demirel geldi benzin ve yağ geldi, Demirel gitti Ecevit geldi akaryakıt kuyrukları başladı ve tüccarlar yağı, şekeri tuzu gizlediler!

12 Eylül sürecinde ekonomi toparlandı. 1983 yılında 12 eylül öncesinin de ekonomisti olan Turgut Özal işbaşında. Özal dolu bir kasa buldu.

Ve harcamaya başladı. Özal önemli hizmetler de yaptı. 1987 seçimlerine kadar Özal ve arkadaşları iyi götürdü. Ortaya müteahhit grubu ve onların eşleri papatyalar çıkınca işler değişti!

Sonrasında zamlar başladı ve ekonomi açık vermeye başladı. 1989 yılında Özal’a ve ANAP’a çekilen ayarda budur. Yerel seçimlerde ağır bir yenildi aldı ANAP. Sonrasında da zaten iktidarı kaybetti.

Süleyman Demirel işbaşına iki anahtar vaadi ile geldi. Cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonra da Tansu Çiller Başbakan oldu. DYP ve SHP iktiarını da zor durumda bırakan 1994 yılındaki 5 Nisan ekonomik krizi idi.

Para adeta pul oldu.

Sonra hem yerel seçimlerde hem de Genel seçimlerde DYP’nin yüzde 27’lik oy yüzdesi büyük bir düşüş yaşadı ve zaman içinde de DYP iktidarı kaybetti.

Sonrasında Refah partisi darbe ile uzaklaştırıldı,  DSP, ANAP, MHP, Demokrat Türkiye Partisi işbaşına geldi ise de başarılı olamadılar.

Öyle bir döneme gelindi ki devletin kasasında para kalmadı.

2002 seçimlerinde AK Partinin çıkış ve DSP’nin yüzde 22’den yüzde 1’e inmesinin sebebi de ekonomiktir. Ecevit’in boğazı yine sıkılmış ve ırak’ın işgaline de izin vermediği için ipi çekilmişti.

AK Parti işbaşına geldikten sonra dipten başladı. Müthiş bir özelleştirme yaptı.

Bu özelleştirme devletin kasasındaki dolar miktarını 135 milyar dolara kadar çıkardı.

Sonrasında ise Otoyollar, Limanlar, Havalimanları sağlık hizmetleri özel hastaler derken 2011 yılı sonrasındaki Fetö kavgaları, darbe girişimleri AK Parti’nin yönettiği Devletin kasasını da bir anlamda eritti. Üzerine bir de pandemi geldi ve sıkıntılar arttı.

Bütün bunlara rağmen dünya ile kıyaslandığında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti işi fevkalade iyi götürdüğünü görüyoruz. Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı dinlerken borç stoğumuzu eriteceğiz dedi.

Kamu ihalelerini şeffaf yapacağız ifadesini duydum. Eğer Türkiye şeffaf olacaksa Kamu ihalesi mi, sağcı müteahhit de alabilecek solcusu da alabilecek. En iyisini yapan en fazla indirime giden ihaleyi alacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şeffalık ve hesap verebilirlikten kastı bu işe mükemmel olacaktır diyoruz.

Diğer bir adım ise Esnafla ilgili

Trabzon bir esnaf kentidir. Trabzon’da 50 bin esnaf vardır.

Esnaflar yönelik ki 850 bin esnaftan söz edildi basit üsule tabi olanlara vergi muayefiyeti de geleceğini söyledi. Erdoğan ‘Onlar için beyanda yok’ dedi. Bütün bunları yapmak için ne yapacağız.

Üreteceğiz.

Tabzon’da Arsin organize sanayi bölgesi üretiyor.

Gıpta ile bakıyorum  üreten ve ülkesine katma değer kazandıran diğer organize sanayi bölgelerini de süratle rehabilite edeceğiz ve ihracata katkı sağlayacağız.

Türkiye ancak üretim artırarak ve hiracat yaparak borç stoğunu azaltır ve refaha çıkar.

Aksi halde bir yıl sonra yine Cumhurbaşkanıız ekranlara çıkar ve yeni bir reform paketi hazırlamak zorunda kalır.

Özetle şunu söylüyorum. Önemli olan reform yapmak kadar reformları aksiyoner şekilde hayata geçirmek ve insanlara bunun hissini yaşatmaktır