Yeni sözcükler, kavramlar üretmeyi seviyorum. Ormanya böyle doğdu. Hakuko, Darbeli Mutfak... Şimdi de Ekran Zorbalığı...

Geçen gün çocuklarla konuşurken...
Laf arasında geçince...
"Ben, bunu kullanırım."
"Telif hakkı isterim."
Dakikalarca süren sohbetten geriye kalan belliydi.
Hani, nehir kenarlarında altın peşine düşenlerin taş toprak arasında bulmak istedikleri şey var ya...
Binbir ümitle ellerindeki kabı suyla çalkalayarak içindekileri temizlemek için uğraşırlar ya...
Sonunda alt kısımda parıldayan altın zerrecikleridir tüm hedefleri...
Bazen daha büyükleri ile de karşılaşırlar.
***
Edebiyatla bir şekilde ilgili olanlar da böyle...
"Sözcük ve kavram avcıları..."
Bugünlük benim payıma düşen ekran zorbalığı...
Yani şöyle...
Bildiğimiz ekranlar “akran” gibi bir şey olmuşlar...
Nerede çocuk, genç ve yetişkin varsa oradalar.
Hemen herkesi esir almışlar adeta...
Fakat okullarda yaşananlara hiç benzemiyor bu yeni zorbalık türü...
Yok efendim küçümseyici söylemlermiş...
Eşyalarına el koymalar, dalga geçmeler...
Yiyecek aldırmalar, ödev yaptırmalar...
Tenhada dövmeler, işkenceler...
Ve daha neler neler?
Hepsini unutun!
Bu yeni zorbalık işgal ediyor tüm gözleri, gönülleri...
Bağımlılık yaratıyor ve onsuz yaşanamayacağına inandırmak istiyor.
Bile bile lades yani...
“Esir” olmayı sen seçiyorsun ve kurtulmak için de bir çaba göstermiyorsun.
Onunla uyuyor, onunla uyanıyorsun.
***
Akran ve ekran zorbalığı...
İlkinden zamanla kurtuluyorsun fakat diğeri öyle değil.
Keşke küçük görseler, dalga geçseler, işkence etseler!
İz bıraksa da gelir geçerdi nihayetinde...
Ekran zorbalığı ise...
Seni, sana dövdürüyor.
Hasta ediyor.
Onsuz yapamayacağına inandırıyor.
Gelişmekte olan ülkeleri yönetenlerin de ellerini kuvvetlendiriyor.
İşlerine geliyor.
Ekran zorbalığı sonucu ağırlık merkezi değişiyor insanın... Yaratığa dönüşüyor.
Daha önce adını koymuştum: Ekrangil...
Ekrandakileri tüketmekten başka bir işe yaramıyor.
Ekrandakilerle tükenmekten...
***
Milyonlarca çocuk, genç ve yetişkin büyük bir felaketle karşı karşıya...
Spor mu yapsınlar?
Bilim ve sanatla mı uğraşsınlar?
Tarım ve hayvancılıkla mı?
Kolayı var işte; ekran esareti...
***
Tehlikenin farkında mıyız?

Kâğıt üzerinde 2053’ü, 2071’i, 2123’ü planlamak kolay...
Salonlarda atıp tutmak...
Köşelerde yazmak...
Bu tempo ile olmayacağı, olamayacağı o kadar açık seçik belli ki...
Hangi yaş grubunda olursa olsunlar...
Tüm vatandaşlarımızın bu ekran zorbalığından kurtarılması gerekmektedir.

***

Biraz fantastik ama şöyle; ekran, koruyucularla oyalarken kıskıvrak yakalıyor bizi.

Bundan sonrası bize kalmamış artık, başkentin işi.

Hiçbir yönetmenin değiştiremeyeceği demir senaryolar gerek.

Acı reçeteyi uygulayacak serdengeçtiler…

Fakat biz hâlâ “sen ye, torunun ödesin” modundayız.

Biliyoruz ki bozulma süreci uzun sürdü.
Düzeltmenin de zaman alacağı ortada.

Celladına âşık olmak gibi bir şey bizimkisi…

Toplu taşıma araçları, parklar bahçeler…

İş yerleri, AVM’ler…

Bazen korkmuyor da değilim.

İşte o an aklıma geliyor Bu Toprağın Çocukları

Bizi yıkıldı yıkılıyor sanırlar

Biz yıkılırken bile yıkarız

Buluruz bir kahraman

Kendi küllerinden dirilen

Buluruz bir yol

Ölümüne girilen

İşin içinden çıkarız