Cornelius, Nwakaeme, Bakasetas ve Djaniny ile kaçırılan 8 gollük pozisyon, direkten dönen 2 top, filelere giden 3 (Biri kurallar gereği geçersiz sayıldı) gol... Ve maçın sonucu Kayserispor 1, Trabzonspor 2. Trabzonspor’un yaptığı kombinasyonlar ve driplingler rakibin başını döndürmüş olacak ki sağa sola çamur atmaya başladılar. İşin ilginç tarafı sezon başında “Trabzonspor şampiyon olur” diyen Kayserispor Başkanı Berna Gözbaşı başta olmak üzere tüm Kayserispor taraftarının bu maçın ardından söz birliği yapmışçasına “Maçın hakkı beraberlikti” demeleri oldu. Adamlar herhalde ceza sahamıza gelmelerini yüzde yüz gol pozisyonu gibi bellediler! Açık söylemek gerekir ki bol pozisyonlu, adrenalini yüksek, tempolu bir maç oldu. Üç dört yıldan bu yana ‘kardeş’ kelimesi iki kulübün ağzında pelesenk olmuş. Nedenlerini bir türlü anlayamadığım bir kardeşlik bu. Fakir edebiyatı gibi geliyor bana… Halbuki futbolun temaşa olduğunu unutup işi vandallığa kadar getiren holiganlar türedi Türk futbolunda. Nedir paylaşılamayan pasta? Trabzonspor’un şampiyonluğa oynama düşüncesi mi rahatsızlık verdi birilerine, yoksa bir kez daha kümeye düşme kaygısı mı? Uğurcan Çakır’a maç boyunca yapılan olumsuz tezahüratlar, yuhalamalar bu ikircikli düşüncenin dışavurumu mu? Hele eli bandajlı bir gencin o kadar güvenlik görevlisinin bakışları arasında sahaya atlayıp Bakasetas’a yönelik tehditkar tepkisi neyin emaresi? Geçin bu kardeşlik teranelerini! Biz futbolumuzu oynayalım, karşımızdaki rakip kim olursa olsun. Yükü kardeşlik olanın beli bükülür ama gönlü bükülmez. Rivayete göre, insanlık tarihindeki ilk cinayeti Kabil, kıskandığı kardeşi Habil’i öldürerek işledi. Acaba Kayserispor başarıda bize mi öykündü de bu denli taşkınlık yaptı? Bize Kabil değil ahde vefa gösterecek dost lazım. Trabzonspor’un tek dostu da kendisidir.

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM ÜÇ MAYMUN

Bu ligde hakkı en fazla yenen takım hangisidir? A. Fenerbahçe B. Galatasaray C. Beşiktaş D. Trabzonspor Cevapları görelim beyler! Fenerlileri duyar gibiyim, ‘Biziz’ diye. Bravo! Adınız ‘Şikebahçe’ye çıkmış, siz halen hangi yüzle ‘Biz’ diye cevap veriyorsunuz? Tapeler, tescilli mahkeme sonuçları, UEFA, FIFA kararları ayyuka çıkmışken bu ne aymazlık! Galatasaraylılar, ‘En temiz, en fazla ezilen kulüp biziz’ diye ortaya atılmayın hemen! Hatır şikesi yaptığınız, özellikle Fatih Terim’le hakemleri nasıl baskı altına alıp maç kazandığınız unutulmadı. Ya Beşiktaş, ‘Çarşı karıştı’ dediniz yıllar boyu, ortalığı sulandırıp saman altından su yürüttünüz. Bu ligde anasının ak sütü gibi helal olan şampiyonluk kupası başta olmak hakkı gaspedilen, kıyım kıyım doğranan takım varsa o da Trabzonspor’dur. Bu kıyım uzun yıllardır devam ediyor. Yeşil sahalarda Trabzonspor’a göstere göstere operasyon çeken hakemlerin kirli oyunlarını izledik gözlerimizi belerterek. Beberuhisi de vardı sahnede, İbişi de zennesi de. Orta hakem eyyamcılığını konuşturur, yan hakem rakipler lehine bayrağını kaldırmaktan çekinmez, VAR’daki görmedim, duymadım, bilmiyorum diyerek üç maymunu oynar. Yani tipik bir Bermuda Şeytan Üçgeni! Geçen sezon Trabzonspor’un tam 21 puanı hakemlerin iki dudağı arasında eridi. Keza Başakşehir’le şampiyonluk mücadelesi verilen ondan önceki sezon 12 puanı katledildi. Ondan öncekileri saymıyorum bile… Gelelim bu sezona… Galatasaray maçında hakem yorumcularının ‘net penaltı’ dedikleri bir pozisyonda Nelsson’un eline çarpan topu buharlaştıran hakem triosu ve VAR hakeminin beyinlerinde nasıl bir süzgeç, nasıl bir art niyet vardı, tüm Türkiye gördü. Konyaspor ve Alanyaspor maçlarında Trabzonspor’a cömertçe gösterilen kırmızı kartların rakipler aleyhinde turnusol kağıdı gibi renk değiştirmesine ne demeli? Trabzonspor’a yönelik oyunlar bu sezon da devam ederken kulübün bu duruma seyirci kalması içler acısı. Bir tek Ömer Sağıroğlu’nun isyanı duyuldu koca kulüpte. Başı giyotine konulan Trabzonspor’un hakkını kim savunacak? Başkan Ağaoğlu bu konuda ne yaptı? Ya da hangi girişimde bulundu da sonuçsuz kaldı? Bu hakem kuşatması karşısında hangi babayiğit meydana çıkacak? Bu arada aynı zamanda Kulüpler Birliği Başkanlığını da yapan Ahmet Ağaoğlu’nun ‘Hakemleri yapay zeka atasın’ düşüncesi heyecan verici ama olumlu yansımaları olur mu, açıkçası VAR sistemi gibi ondan da şüpheliyim.

NAMAĞLUP FIRTINA

Gönüllü köşe yazarımız Efe Kaan Öztürk bu haftadaki yazısında Fenerbahçe maçını kaleme aldı. Genç yazarımızın duygu ve düşüncelerini şu şekilde köşesine döktü; Her maçta olduğu gibi Kayserispor karşısında hakeme rağmen galip gelmesini bildik. Bu maçta ortaya konulan futbol bizleri çok mutlu etti. Futbolculardan her zaman böyle mücadeleci bir performans sergilemelerini bekliyoruz. Bu futbolumuzla birlikte tüm rakiplerin canını yakacağımıza inanıyorum. Ayrıca ilk kez Kayserispor maçında forma şansı bulan Ahmet Can kardeşimizin sahadaki performansı bizleri sevindirdi. Abdullah hocamızın genç futbolculara zaman zaman şans verip onları Trabzonspor’a kazandırmasını istiyorum.

Trabzonspor milli ara sonrasında evinde karşılaşacağı Fenerbahçe maçı öncesi tüm sakat ve cezalı oyuncuların takıma geri dönmesini bekliyor. Trabzonspor’umuz lider Fenerbahçe karşısına tam kadro çıkmaya çalışacak. Bu sezon hala mağlubiyetimiz bulunmaması bu takımın başarısını gösteriyor. İnşallah Fenerbahçe’yi yenip lider koltuğuna ele geçirip ligin sonunda mutluluğu yaşarız. Bu sene şampiyonluğu çok istiyoruz. Fenerbahçe maçında tribünlere gelecek olan taraftarlarımız 90 dakika susmadan Trabzonspor’umuza destek vermelerini istiyorum. Bu maçta taraftarlarımıza çok büyük görev düşecek. Onların desteği ile bu maçtan galibiyetle ayrılan taraf Trabzonspor olacaktır. Abdullah hocama ve öğrencilerinin milli arayı verimli geçirmelerini diliyorum. Trabzonspor’un şampiyonluk yolunda daima arkasındayız

Milli takım hakkında konuşacak olursak; ilk defa Milli Takıma seçilen Berat Özdemir’in kendini gösterme şansı bulacağını umuyorum. Aynı zamanda takıma yeni gelen Teknik Direktör Stefan Kuntz’in başarı sağlamasını diliyorum

REHABİLİTASYON ŞART

Rehabilitasyon şart Trabzon futbol ekolü diye bilinir. Bu ekolde yetişip dünya spor tarihine adlarını altın harflerle yazdıran birçok sporcu var. Ancak şehrin son yıllarda salon sporlarında da vitrine çıktığını hemen ekleyelim. Yakın tarihte boksta olimpiyat şampiyonu olarak kadınlarda ülkemize bu branşta ilk altın madalyayı kazandıran Busenaz Sürmeneli ve aynı dalda gümüş madalya sahibi Buse Naz Çakıroğlu bu sporculara örnek. Kabullenmek gerekir ki sporcuların gelişimi için altyapı çok önemli. Tabii ki başarıda antrenörlerin katkısı da yadsınamaz. Antrenörlerin belli bir formasyona, rehabiliteye ihtiyaç duydukları da şüphe götürmez bir gerçek. Onların da sorunları ciddi şekilde ele alınmalı, giderilmeli. Biliyoruz ki bir koltuğa on karpuz sığdırıyorlar. Yani yükleri ağır. Taşını sıksa suyunu çıkarabilecek bir bünyeye sahipler ama üvey evlat muamelesi gördüklerinden yakınıyorlar. Trabzon Antrenörleri Derneği’nin 25 yılı aşkın üyesi olduğunu söyleyen Bilal Altuntaş’ın sosyal medya aracılığıyla serzenişlerine tanık oldum. Altuntaş, “Amatör, profesyonel kulüplerin altyapısında yıllardır üyeyim. UEFA diplomalıyım fakat biz antrenörler başkan mıyız, idareci miyiz, antrenör müyüz, malzemeci miyiz belli değil. Bize sahip çıkan yok. Trabzon Büyükşehir Belediyesi Spor Daire Başkanı Ayhan Pala’nın gelişiyle başta Faroz sahası ve futbol sahaları ile diğer branşlardaki alanlarda yenileme çalışmaları yapılması bizleri ziyadesiyle mutlu etti. Pala bu şehir için biçilmiş kaftan, büyük bir şans. Bu şansı iyi kullanmalıyız. Biz emektar antrenörler olarak, devletimiz kulüplere sahip çıkarsa rahatlayacağımızı düşünüyoruz” dedi. Trabzon’da futbol kültürü ile aynı düzlemde ilerleyen sahaların altyapısında radikal değişimlerin şart olduğuna parmak basıyor Bilal Altunbaş. Haksız da sayılmaz. Çünkü Yavuz Selim Sahası’nın şehirden koparılması Trabzon futboluna büyük darbe vurdu. Boztepe’de bir zamanlar çocukların ve gençlerin, hatta yetişkinlerin meşin yuvarlak sevdası uğruna buluşup kıran kırana maçlar yaptıkları sahanın yerinde şimdi ‘otel’ yelleri esiyor. Esentepe Mahallesi’ndeki Maşatlık denilen bölgeye konuşlandırılan sahada ise taş ve kaya tehdidi sürüyor. Altuntaş’ın dediği gibi Ayhan Pala Trabzon futbol dünyasıyla haşır neşir olan bir yönetici olduğundan şehir için büyük bir şans. Ve bu şansı dileriz Trabzon ve Trabzon halkı iyi değerlendirir. Yoksa Trabzon’un her kilometresine halı saha tesis edilmesi işin kolayına kaçmak olur ki, bu da kökten değil palyatif çözümdür. Antrenörlerin desteklenmesi için tesisleşme yelpazesini biraz daha açmak kaçınılmazdır.

YAVUZ SELİM’İ YOK EDENLER HİÇ DE İYİ ANILMAYACAKLAR!

Faroz Mahallesi’nin eski tüfeklerinden, yaman bir insan! Hayatı Almanya’da geçti. Yaş ilerleyince ailesi ile ülkesine geri döndü. Artık kesin dönüş yapmış ve ilk göz ağrısı Faroz’una kavuşmuştu. Aradan yıllar geçmiş, gençliğinin en güzel anılarını ilk göz ağrısı Faroz’una biriktirmişti. Şimdi içi kıpır kıpırdı. Yüreği bir başka atıyordu ve büyük heyecan duyuyordu. Delikanlılık anılarını anlatırken de sanki zamanı geri sarıyor ve o günleri bire bir yaşıyordu. Ama bir taraftan da içinde hüzün vardı, adeta duygu kırılmaları yaşıyordu. Karmaşık ve içinden çıkılmaz duygularla o Faroz günlerini anlatırken o günleri birebir yaşıyor, heyecanlanıyor, kalbi damarlarındaki kanı bu heyecanı dan ötürü hızlı pompalıyordu. Kimden mi bahsediyorum? Faroz’un bıçkın delikanlısı Kaptan Ağabey'den...

Kaptan ağabey ilk göz ağrısı Faroz anılarını anlatırken birlikte olduğumuz arkadaşlarla pür dikkat onu dinliyorduk. "1955-56 yıllarıydı. İlk kurulduğunda adı Karadenizgücü olan ama daha sonra Yalıspor’a dönüştürülen futbol takımında oynuyordum. Bir yandan da Trabzon Lisesi'nde okuyordum. Trabzonspor’un ilk teknik direktörü Hayri Gür bizim okulda da beden eğitimi öğretmenimiz idi. Trabzon Lisesi'nin o tarihlerde bir karma futbol takımı vardı. Okul karmasında da oynuyordum. Takım arkadaşlarımızdan bazıları Köksal Mesci, Yücel, Haydar Tuncer ve Galatasaray’a giden Aydın'dı. Şu an Cumhuriyet Ortaokulu'nun bulunduğu yer boş araziydi. Burada okulun müsamereleri ve konserleri yapılırdı.

Yavuz Selim futbol sahası çok kötüydü. Çamur deryası desem yanlış söylemiş olmam. Orada maç değil çamur banyosu yapardık adeta. Hayri Gür hocamız okulun karma futbol takımını çalıştırırdı. Bir gün idmana on beş dakika geç kaldım. Takımımız çift kale idman maçı yapıyordu. Soyundum ve hocamızın yanına gittim. Hayri hoca bana döndü ve ‘Yavuz Selim sahasının etrafını 45 kez koşacaksın’ dedi. Ben de ancak 6 tur attım ve yanına gittim, ‘Hocam tamam, 45 tur attım’ dedim. O da bana ‘Bir gözüm çift kalede, bir gözüm sen de, sen koşmaya devam et, ben sayıyorum’ deyince ben de kızdım, doğruca şadırvana gidip, ayaklarımı elimi yüzümü burada yıkadıktan sonra evin yolunu tuttum. Evde de kazanın altını yaktım banyomu yaptım. Evde oturmaya başladım. Çok kızmıştım. Ama yapacak bir şey yok. Eski hocalar 15 dakika geç gelmeye dahi çok ağır cezalar keserlerdi. Böyle çok anılarım vardır.

Yıllarca amatör futboluna hizmet veren Yavuz Selim Futbol Sahası'nı yerle yeksan edip, millet bahçesi yapanlar Trabzon'da asla iyi anılmayacak! Neden mi? Trabzon demek futbol demektir, futbol demek de Yavuz Selim Sahası demektir de ondan! Trabzon'da kim futbolla yakından ya da uzaktan toplu iğne başı kadar ilgiliyse o insanların hepsinin bir Yavuz Selim hatırası, bir Yavuz Selim geçmişi vardır. Siz kim oluyorsunuz da bunca insanın anılarını, bu kentin gelmiş geçmiş anılarını yıkıp talan ediyorsunuz? Size bu gücü, bu egoyu, bu biriktirilmiş onca acı tatlı anıyı yıkma, yok etme hakkı veriyor? Onun içindir ki, zaman içinde biriktirilen bunca acı tatlı anıları yıkıp talan ettiğiniz için lanetle anılacaksınız! Bunu bu millet asla unutmayacaktır, bilesiniz! Sizde yoksa hiç mi vicdan kalmamış? Gerçi benim aradığıma da bakar mısınız? Ben nerede veya kimlerde, çoktan kararmış, yanmış yok olmuş vicdanı arıyorum ki? Bakın şunu size net olarak ifade edeyim. Nasıl ki insanların ve milletlerin bir geçmişi ve geleceği varsa kentler de ve ülkeler de aynen böyledir.

Yalıspor’da oynarken, Civit'in ormanında koşu yapıyoruz. Kulüp başkanı koşu yaparken baklava getirdi. Ama koşudan sonra öyle bir halsiz düşmüştük ki, ne baklava yiyecek halimiz kalmış, ne de keyif yapacak halimiz. Yorgunluktan bitmiştik adeta. Öyle ki, hiçbirimiz baklavaya uzanmadık.

ORMAN OKULU’NUN ORADA YUNANLILARDAN KALMA YUVARLAK SAHA VARDI

Trabzon’un gerçekten kıymetini bilmiyoruz. Kaptan ağabey anılarını anlatırken bir kez daha doğup büyüdüğüm ve yaşadığım şehrimle gurur duydum. Kentlerin geleceğindeki değeri de geçmişlerinde biriktirdiği anılar, kültür ve eserlerdir, diyerek sözü yine Kaptan ağabey'e bırakayım. Kaptan ağabey, sohbet koyulaştıkça çok ilginç anılarla bizi şaşırtıyor. Sohbete şöyle devam ediyor: "Şu an ki millet bahçesinin yanında yer alan Orman Okulu'nun olduğu yerde Yunanlılardan kalma yuvarlak bir futbol sahası vardı. Bu sahayı bilir misiniz? Ya da bilen kaç kişi vardır? Necmiati, Yolspor, İdmanocağı, İdmangücü, Erdoğdu ve Doğanspor takımları maçlarını burada yapardı. 1955 yılında Yalıspor kurulduktan sonra ilk maçımızı İdmanocağı ile Yunanlılardan kalan yuvarlak sahada oynadık. Erdoğduspor da o yıllarda oynayan Tank İsmail vardı. Aut veya faul atışlarında topu kendi kale sahasından rakip kalenin dışına gönderirdi. Rakip ona çarptı mı yere serilirdi. Tam bir tanktı. İdmanocağı bizi 13-0 mağlup etmişti. İsimlerini saydığım takımların arasında oynanan maçlarda çok kavgalar olurdu. Maçtan sonra kavgaya karışan futbolcular soluğu Gülbaharhatun karakolunda alırdı. Mahallemizin büyüğü rahmetli Yahya Denizer bizleri gelir karakoldan çıkartırdı. Ne günlerdi o günler, anlatmakla bitmez! Yazsan bir değil birkaç roman çıkar aralarından! Ama şunu da ekleyeyim, Trabzon'un bu yöndeki en büyük eksiği, o günleri yazıp da kalıcı eser, roman ya da hikayeye dönüştüren pek olmadı. O muhteşem hikayeler de ya kaldığı kadar yaşayanların anılarında kaldı ya da kaybolup gitti veya kaybolup gitmeye adaydır" Kaptan ağabey'e bu güzel anılarını bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyor, sağlıklı ve mutlu uzun ömür diliyoruz.

KIZLAR MANASTIRI ZİYARETİ

 Yürüyüş Grubu mensupları ziyarete açılan Kızlar Manastırı’nı ziyaret ederek, tarihten notlar aldılar.. Grubun elemanlarından Krem Yavuz, çok küçük yaşlarda ziyaret ettiği yere 50 yıl sonra tekrar gittiğinde eski anıları canlandı belleğinde... Kemal Ulusoy, Galip Değerli ve Cemil Kıran'a anılarını aktarırken biraz da katkı yaptı... Çocukluğumda büyüklerden dinlerken sanki orada kızların bulunduğunu hatırlıyorum. Bugün de aklıma geldi hani buranın kızları demez mi? Hazır cevap Kemal abimiz de Kızlar kutsal görevlerini yerine getirmek için cennetin kapısında görevliler deyince Krem abi ben gidiyorum oraya diyerek kahkahayı bastı..