Bizim toplumumuzda babası ölene yetim; anası ölene öksüz denir. Ök (ög) kelimesinin bir anlamı da akıldır. Türklerde anne aynı zamanda evin aklıdır, anasız ev, aynı zamanda akılsız evdir, o evde düzen olmamaktadır.

Bir milletin değeri kadına vermiş olduğu değer kadar yükselmektedir. Hangi şartta, hangi ortamda olursa olsun kadınları eğitmek, onları yüceltmek bir milletin birinci sorumluluğu olmalıdır.

Kadınlara her toplumda dönem dönem kötü davranılmıştır. Ortaçağ boyunca Batı’da kadınlar şeytanın türevi olarak görülmüş, ilk günahı başlatan, İsa’nın cennetten kovulmasına sebep olan bu yüzden kontrol altında tutulması gereken bir mahlûk olarak görülmüştür. Yine o düşünceden hareketle kadın için cinsellik, onun aşağılanmasına, günaha girmesine neden olan unsur olarak algılanmıştır. Rahibelerin cinsellikten uzak durmaları onları halkın gözünde değerli kılan unsur olmuştur. Bu algıdan ötürü batıda kadınlar toplum nazarında itibarlarını korumak için çok ciddi manada uğraşılar vermişlerdir.

Yine Batı toplumunda Hıristiyan kilise yasalarına göre çiftlerin Pazar, Çarşamba ve Cuma günleri cinsel ilişkiye girmeleri yasaklanmış, tüm bu uygulamaların arka planında Batı’nın Ortaçağ boyunca kadına ve cinselliği bakışını yansıtmıştır. Cinselliğin tabuya dönüştüğü ortamlarda ilk suçlanan kadınlar olmuştur.

Toplumlar kültürel olarak geliştikçe,  düşünmeye başladıkça kadının kıymetini daha iyi anlamaya başlamıştır. Tatlılığı, çekiciliği, problem çözücülüğü, olayları ilk karşılayıcı ve yumuşatıcı özelliği ile ailenin dinamik yapısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların olmadığı, ısıtmadığı bir aile ortamı yuva olma özelliğini kaybetmekte, sadece insanların yaşamlarını sürdürmeleri için içinde bulundukları bir barınağa dönüşmektedir.  Tüm toplumlar, ailede kadına en önemli rolü vermek ve ona en fazla saygıyı göstermek zorundadır. Kadınlara verilebilecek en ağır ceza, onları yavrusundan, aile ortamından ayırmak olacaktır. Kadının güçlü olduğu bu ortamda onun hareket alanının genişletilmesi, rehber olma özelliğinin önünün açılması gerekir. Kadınlar emretmeden ziyade fıtratları gereği rehberlik etmeye, yol göstermeye daha yatkındırlar.

Kadınlar anne olduklarında bu özellikleri daha da gelişmekte, çocukları vasıtasıyla bu güçlü yapılarını inkişaf ettirmektedirler. Bu nedenle kadınların anne olması ve anne olarak çocukları ile vakit geçirmesi hem annenin hem de bebeğin gelişimi için çok büyük bir önem arz etmektedir.

Dünyanın geldiği bu noktada kimsenin kadınları,  yegâne amaçlarının bebek bakıcılığı olduğu fikrine indirgememesi gerekir. Erkeklerin vahşileştiği bu ortamda kadınların kendi ayakları üzerinde durma gücünü de kazanmaları lazımdır. Bayanların birçok alanda beceri kazanmaları, onların en büyük rolünün annelik olduğu gerçeğinin üzerini örtmemektedir. Çünkü annelik sonradan kazanılan bir davranış değil, fıtratlarında olan muhteşem bir meziyettir. Bu meziyetin üzerini sosyal hayatın hiçbir şatafatlı mertebesi kapatamamaktadır.

Türkiye’nin gelecekte çok daha güçlü bir ülke olması, kadınları eğitmesi, onlara en yüce saygısı göstermesi, iyi aile bağları oluşturmasıyla mümkündür. Güçlü toplum güçlü aileden oluşur. Kadına layık olduğu değerin verilmesi erkek ve kadınların birlikte eğitilmesi, sorumluluk alanlarının iyi belirlenerek geleceğe yönelik kader birliğinin yapılması gerekmektedir. Bu kader birliği hem ailenin hem ülkenin geleceği için çok önemlidir.

 Kadının şahsiyetinin ve saygınlığının korunması noktasında herkese büyük sorumluluklar düşmektedir.  Bir toplumun değerini ve geleceğini kadınlar belirlemekte, sadece evin içinde değil, toplumun genelinde de kadının aklına ve ferasetine ihtiyaç duyulmaktadır.