Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung. Aynı dönemde yaşamış; birbirinden farklı görüşlere sahip, psikoloji dünyasının iki önemli ismi…

Freud Jung’dan yaşça daha büyük ve hayatını daha önce kaybediyor. Yıllar sonra Jung ile yapılmış bir röportajda ona  ‘Freud sizi şahsen analiz etti mi’ diye soruluyor? O da ‘evet rüyalarımın çoğunu ona anlattım o da bana anlattı’ diyor.

Soru devam ediyor:

Üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen Freud’un rüyalarında öne çıkan, bilinçaltı düşünceleri hatırlıyor musunuz?

‘Saçma bir soru oldu bu,  biliyorsunuz ki özel hayat mahremiyeti var’ karşılığını veriyor.

‘Ama Freud öleli yıllar oldu.’ diye üsteliyor soruyu soran.

Evet ama ‘saygı yaşamdan daha uzun sürer, bu konuda konuşmayacağım’ diyor.

***

Saygı yaşamdan uzun sürer!

Ne muhteşem bir cümle.

Üzerinde uzun uzun konuşulmaya değer!

Bir meslektaşının rüyalarını anlatmaktan özel hayat mahremiyeti gerekçesi ile imtina ediyor ünlü psikiyatri uzmanı.

Şüphesiz hastaları için de aynı hassasiyeti gösteriyor!

Bugün ise bu türden bir yardım almak için doktora gitmiş olan bazı hastalar, bambaşka bir durumla karşı karşıya kaldılar.  Doktorları onları hem hasta hem de bir hikayenin öznesi gibi dinledi.

Doktorun kim olduğu herkes tarafından biliniyor.

Çünkü romancı kimliği de var. Yazdığı romanlarda hastalarının  birbirinden travmatik hikayelerini konu ediyor.

Sonrası hepimizin malumu!

Senaryolaştırılıp dizi dizi önümüze geldiler.  Bu diziler birkaç kanalda falancı  psikiyatrın  eserinden uyarlanmıştır,  ibaresiyle yayınlandı yayınlanmaya da devam edecek!

Bu sayede dizi sektörü de konu bulma sorununu büyük ölçüde çözmüş oldu!

Gerçek hayat hikayesi olduğuna da özellikle vurgu yapılarak, ekranlarda bu sezon da yerini alacaklar.

Senaryolaşmış romanda hastanın gerçek ismi yok.

İsmi değiştirilse bile hikayesi anlatılan kişi, acaba izlerken neler düşünüyor?

Kendini nasıl hissediyor merak ediyorum doğrusu.

Onlarla ilgili bir çalışma da yapılabilir pekala.

Hikayenizi izlerken neler yaşadınız? Duygunuz yeterince aktarılabilmiş mi? Bu sizin tedavi sürecinizi nasıl etkiledi?

En önemlisi, yaşadıklarınız  film yapılırken size soruldu mu, rızanız var mı?

***

Saygı yaşamdan daha  uzun sürer…

Sadece profesyonel bir yardım alırken değil; yaşamın her alanında geçerli olması gereken çok etkileyici bir söz.

İnsanın buradaki varlığı, belli bir zaman dilimi ile sınırlı.  Bu nedenle öldükten sonra rahmetle saygı ile anılma istiyoruz.  İnsanlığa faydalı işler yapma, bilim üretme, topluma liderlik ederek olumlu yönde dönüşüm sağlama. Vatanını korkusuzca savunma…

Hiç değilse bir çeşme, bir öğrenci yurdu, bir hastane odası yaptırma. Bir meyve ağacı dikme.   Öldükten sonra iyilikle anılmamıza sebep oluyor.  

Esasında bıraktığı eserle gıyabında iyi konuşulmak, gaye bu.

Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir diyen Mehmet Akif de hayırla saygı ile yad edilmeyi bekleyenlerden değil mi?

Saygı yaşamdan daha uzun sürer çünkü…

İnsan bilinci ölümden sonra da varlığını sürdürür.

Ve bana göre her şeyden haberi olarak, yapar bunu!

O nedenle saygı yaşamdan uzun sürmelidir!

Aynı Jung başka bir şey daha söylüyor:  ‘Psişemizde kişilik dışı bir katman bulunmaktadır.’

Psişe ne?  Bilinçaltı, bilinçdışı  kişiliğin tümü...

Bu katman bizden önceki nesillerin DNA’sının aktarımından oluşuyor. Yani onların kişilik özelliklerini aktarım yoluyla taşıyoruz.  Atalarımızın yaptıklarının bize yansımaları var.

O nedenle dede ekşi elma yediğinde torunun dişleri kamaşıyor!

Bilmediğimiz anlamlandıramadığımız ne çok şey var insana dair.

Kadıköy’de gençler pankart açıyor, ‘bir simülasyonun içindeyiz’ diye…

İnsanın anlam arayışı dünya var oldukça sürecek!

Bir rüyanın içinde olduğumuz aşikar.

‘Saygının yaşamdan uzun olması’  hepimizin buna göre davranması  doğru olan galiba…

Ruhun, bilincin, ölümsüz varlığı, bunu bekliyor!

Neziha Çakıroğlu 11.09.23’