Boğazımız düğümleniyor
Gözlerimiz doluyor,
Elimiz varmıyor bir şeyler yazmaya
Dilimiz varmıyor bir şeyler söylemeye
Televizyonlara bakamıyoruz gözlerimiz buğulanıyor
Sicim sicim damlalar akıyor yanaklarımızdan aşağıya
Her evde ateş var,
Boğazımız düğümleniyor
Gözlerimiz doluyor,
Elimiz varmıyor bir şeyler
yazmaya
Dilimiz varmıyor bir şeyler
söylemeye
Televizyonlara bakamıyoruz gözlerimiz
buğulanıyor
Sicim sicim damlalar akıyor yanaklarımızdan aşağıya
Her evde ateş var, her evde yas var
Herkesin yüreği yanıyor, ciğeri dağlanıyor
Hepimizin sol yanında tarifi olmayan bir acı var.
Yüreğimiz sızlıyor.
Canımız yanıyor.
Eyyy
Soma
Bahtı kara
Soma
Hayatları karartan
Soma.
Yeni
başlayan aşkları yarım bırakan
Soma
Kimisi
7 aylık hamile, kimisi yeni doğum yapmış bebekleri öksüz bırakan
Soma
Kömür karası gibi bizi yakan
Soma
İçimizi söküp, koparıp alan
Soma.
Adını tarihe kara şehir olarak yazdıran
Soma.
300 insanımızı çekip alan
Soma.
Kahpe Soma
Seni asla affetmeyeceğiz.
Yazarken gözlerim buğulanıyor. Bir anda dalıyorum.
Soma’da oluyorum. Yavrusunu kaybeden annenin yanında hissediyorum kendimi.
Veya babasını kaybeden yavrucağın başucunda.
Annem geliyor aklıma,
ablam geliyor düşüme.
Bir kez daha acıyor canım. İki büklüm oluyorum.
Eyy sevenleri birbirinden ayıran
Soma.
Senin iki yakan hiçbir araya gelir mi hiç?
Hep bir dram, hep ayrı birer hikâye
Kimi
yavrular babalarının öldüğü gün geldi dünyaya,
Kimi bebeler ise yetim doğacak
Hiçbir kömür ısıtmayacak babaları madende şehit olmuş çocukların yüreğini
Baba olduğunu göremeyen
mavi gözlü, baretli yiğitler
Yarım kalan aşklar, sevgiler
Offf offf içim yanıyor
Evlilikte bir yılını dolduramamış taze gelinler.
Yeni nişanlılar, düğüne hazırlanan sırma saçlı genç kızlar
Yarım kalmış aşkları sevgileri
Güle güle sevdiğim diyenler
Rahat uyu sevgilim diye eşinin tabutunun arkasından ağıt yakanlar
“Çizmelerimi çıkarayım mı sedye kirlenmesin” diyen
Murat Yalçın’ın sözü midemize taş gibi oturdu.
Oğlunu maden ocağına işçi olarak alan ve şehit olunca avucunun içinde “
Hakkını helal et oğlum” diye not bırakan baba.
Sen hakkını helal et yüreği temiz adam
Sen hakkını helal et çizmeleri ekmek kokan kahraman
Sen hakkını helal et yırtık çoraplı kahraman
“
Beni bırakın Mahmut’u kurtarın, ben bekârım onun eşi hamile” diye bağırıp hepimizi utandıran kömürcü kardeşim
Sen hakkını helal et.
İkiz doğum, aynı anda askere giden, aynı gün evlenen, aynı gün çocukları olan, aynı maden ocağında birbirine sarılarak can veren can kardeşler
Siz hakkınızı helal edin bize.
Siz hep karanlıkta çalıştınız
Nur içinde yatın.
Şair
Orhan Veli ne güzel demişti bir şiirinde
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası
Siz hakkınızı helal edin yırtık pantolonlu, helal süt emmiş koca yiğitler.
76 milyon sol yanını verdi size
Orada üşümeyesiniz diye.
Yazımı
Şerif Erginbay’ın son mektubuyla bitiriyorum.
Karıcığım hoşçakal, ışığım azalıyor,
Yanımda ölü arkadaşlarım.
Artık kömür kokulu ekmekler getiremeyeceğim sanırım.
Buraya kadarmış çocuklarım, hoşçakalın,
Hakkınızı helal edin; anacığım, babacığım.
Işığım azalıyor, hoşçakalın.
Üstüme değil içime çöken ocağın sessizliğinde
Tek tek seslerinizi duyuyorum, yüzlerinizi görüyorum,
Işığım azalıyor, soluğum azalıyor, biliyorum,
Yavaş yavaş dünyanın kara kalbine gömülüyorum.
Işığım söndü, işte gidiyorum.
Ah, en çok da şimdi, bir bilseniz
Nasıl da bulutları, ağaçları, gökyüzünü özlüyorum.
Işığım söndü. Hoşçakalın, arkadaşlarım çoktan gitti,
Artık ben de gidiyorum.