Sevgili okurlar bildiğiniz üzere deprem fayları üzerinde olan ülkemizde Elazığ ve Malatya’da yaşanan 6,8 şiddetindeki depreme tüm dikkatler çevrilirken bir de ne görelim federasyonun ertelediği Malatya-Trabzon maçını bahane eden Fener’in başkanı Ali Koç’un ve bağlantılı olarak Malatya başkanının beyanatları en az deprem şiddeti kadar spor kamuoyunu sarsmıştı.
Ali Koç Fenerbahçe’ye başkan olunca Fener camiası dışında tüm spor kamuoyunun Türk futbolu adına ondan bir hayli beklentileri olmuştu.
Bunlardan birisi de bu satırların yazarı olan bendim.
Ne var ki Ali Koç’un başkanlığı ile gelişen süreçte aldığı ekonomik enkazı da dikkate alarak sorunların üzerinden kalkamayıp takımı da şampiyonluğa taşıyamayınca, çözümü Ali Şen başkanın yöntemini uygulamada buldu.
Bu düşünceden hareketle o günkü ülkenin durumuna hiç bakmadan şampiyonlukta en büyük rakip olarak gördüğü Trabzonspor’a 1996’da Ali Şen’in uyguladığı kaos ortamı yaratarak üç puan alma planını uygulamaya koydu.
Bu yöntemin içinde galip gelemesen çıkartılacak olaylarla hükmen galip gelmek için tüm yapılması gerekenleri yaratmak vardı.
Bu plan etik olmasa da şimdiye kadar yapılanlarda hep kazanan onlar olmuştu.
Unuttukları şey ise 1996’ya göre köprünün altından bir hayli suların geçmiş olması idi.
Trabzonspor taraftarı ve camia Fener’in uyguladığı bu politikaya karşılık verdiği her durumda zarar gördüğünü artık çok iyi biliyordu.
Artı Ali Koç’un o çıkışı ile hem kendisi hem de Fener camiasının gördüğü bu büyük itibar kaybının dolmuşa gelerek koyacağı eylemle kurtarıcısı olmayacaktı ve de olmadı.
Hal böyle olunca mücadele sahanın içinde olacak bunun dışında herhangi bir olaya fırsat verilmeyecekti ve de öyle oldu.
Büyük bir mücadeleye adeta bir sıfır yenik başlamamıza rağmen doksan dakikanın sonunda Başkanlarının itibarı ile birlikte üç puanı kaybeden Fenerbahçe oldu.
Maçla ilgili birkaç şey söylemek gerekirse 40 bin taraftarın büyük tezahüratı ile başlamamıza rağmen daha dakika dolmadan yenik durumuna düşmemiz büyük bir şansızlıktı.
Böyle bir maçta bu durum aleyhimize ciddi bir sorundu.
Geçen her dakika beraberliği sağlayamazsak skor aleyhimize daha farklı duruma bile gelebilirdi.
Bir şey olmamış gibi santra ile oyuna devam eden takımımız 16.dakikada Sörloth ile beraberliği bulunca her şey yeniden başlamış oldu.
Maçın daha üçte biri yeni doldu ki kaptandan başlayıp Novak’ın kafası ile Fener filelerinde buluşan golle öne geçince Ersun hoca da kulübesine geri döndü.
İkici yarı yeni transferle başlayan takımımız Fener’in tüm çabalarına rağmen kalesinde devleşen Uğurcan’ı geçemeyince üç puanı kazanan taraf biz olduk.
Ben Fener’i yen şampiyon olmazsan da olur diyenlerden değilim ama bu maçta galip gelme adına o düşünceyi savunanlara çok yaklaştım.
Bu sonucu bize yaşatan tüm emeği geçen herkesi kutluyorum.
Bu arada yeni transfer ve Hüseyin hocaya bir parantez açmak gerekirse, maç başlar başlamaz yenik duruma düşen takımını kenardan hiçbir şey olmamış gibi bu ilk büyük derbi maçını yönetmesi her türlü takdirin üzerinde olduğunu söylemezsem eksik kalır.
Yeni transferin ise büyük bir takımın formasını ilk kez giyerek zorluk derecesi son derece yüksek bir maçta oynadığı oyunla bu takıma yararlı olacağını adeta haykırdı.
Sonuç olarak özetlersek atan ve tutanın yıldızlaştığı maçı kazanarak o senenin bu sene olduğuna olan inancın yolu çok uzun olsa da bir hayli aydınlanmış oldu diyebiliriz.
Her haftanızın geçtiğimiz hafta geçtiği gibi geçmesini dilerim.