Sezonu 4. sırada tamamlayarak Türkiye’yi Avrupa’da temsil etme hakkını kazanan Trabzonspor’da teknik direktör Abdullah Avcı ile Ahmet Ağaoğlu başkanlığındaki yönetim kurulu gelecek sezonun planlamasını yapıyor. Geçen sezon başında yapılan kadro mühendisliğinin ardından büyük zaafa uğrayan Trabzonspor, yetersiz futbolcular nedeniyle ayağına gelen şampiyonluğunu bu kez de Beşiktaş’a kaptırdı. Hâlbuki Trabzonspor’un kadrosu ve yedek kulübesi zengin olsaydı 14 beraberlikten yarısını galibiyete çevirmesi halinde kıyasıya bir şampiyonluk yarışı içinde olacaktı.

Son iki yıldır Trabzonspor’un yaptığı transferler arasında sadece iki isim öne çıktı. Birincisi Sörloth diğeri Vitor Hugo. Kısaca Bordo-Mavili takımın transfer yetkilileri açık arayla sınıfta kalmış. İngiliz teknik direktör Eddie Newton’un ardından teknik direktörlüğe getirilen Abdullah Avcı 32 maçta 65 puan toplayan bir isim oldu. Bordo-Mavililer, Avcı ile 18 galibiyet, 11 beraberlik 3 yenilgi aldı. Şimdi Trabzonspor’un önünde rahat bir dönem var. Özellikle yabancı transferinde nokta atışı yapmak zorunda.

Başkan Ahmet Ağaoğlu geçen günlerde yaptığı açıklamada, Parma'nın Fildişi Sahilli kanat oyuncusu Gervinho ile Roma'nın Brezilyalı sağ beki Bruno Peres'in 8-10 gün içinde imza için geleceklerini, ayrıca haziran ayının ilk haftasında üç oyuncunun daha imza atmış olacağını etmişti. Bu iki oyuncunun maliyeti epey yüksek. Trabzonspor’a vereceği katkılar ne olacak? Karagümrükspor’un 35 yaşındaki kaptanı Lucas Biglia Alanyasporlu Caulker bu oyuncular alındığı takdirde gelecek sene Trabzonspor’a ne katacakları şimdiden kestirmek çok zor. Afobe ve Diabate gibi olmazlar inşallah.

Şunu gördük ki, yabancılar ve oyuncularının menajerlerine dudak uçuklatacak ücretler ödenirken Trabzonspor artık bir kez daha bu hatalara düşmemeli. Menajerler değil, Trabzonspor’un gençleri kazanmalı. Yeni transferlerinin yaş durumları da bir hayli yüksek. Ancak yaşa değil, fiziksel özelliklere de bakmak lazım. Şampiyonluklar deneyimli, tecrübeli ve gençlerle harmanlanan bir takım ile kazanılır. Bunun yanı sıra Trabzonspor Yönetimi’ne şu uyarım var. Bir an önce alt yapıyı yeniden el almalı. Bütçesinden alt yapıya önemli parasal yatırım yapmalı. Bakınız, Ümit Milli ve Genç Milli takım kadrolarında Trabzonspor orjinli oyuncular eski dönemler gibi yok. Yoksa bu gidişatla, Yusuflar, Uğurcanlar, Parmaklar ve Ömürler gibi oyuncular gelmeyecek…Yine ilk dört için kazanılacak bir kadro mühendisliği yapılacaksa hiç bu zahmete girmeyiniz. Paraları önceki transferlerde olduğu gibi menajerlere  verilmesin gençlere verilsin.

SUNDERMANN’IN PARA AŞKI

Trabzonspor’un ilk yabancı teknik direktörü Alman Jurgen Sundermann, çok iyi çalıştırdığı Bordo-Mavili takımın saha sonuçları pek de iyi gitmemişti. Bordo-Mavililer, bir maçta çok sayıda gol pozisyonuna girmesine rağmen gol kısırlığı çekmişti. İyi bir insandı ancak para canlısıydı. O dönem Karadeniz Gazetesi’nde spor muhabiri olarak görev yapan Kâmil Anahar, ASKF Genel Merkezi tarafından düzenlenen spor gazetecileri yarışmasında ödül almıştır.

Trabzonspor’da Yavuz Selim Sahası’nda iki takım halinde çift kale maçı yapmaktadır. Gazeteci arkadaşımız ve büyüğümüz Kamil Anahar, en şık kıyafetiyle saha kenarında görev yapması Alman Teknik Direktör Sundermann’ın dikkatini çeker. Sundermman, hem kulüp müdürü hem de tercümanlık yapan rahmetli İsmet Güner’e İsmet ‘Kamil’de bu değişikliğin sebebi nedir’ diye sorar. Güner de ’Hocam, Kamil gazetecilikte ödül kazandı. Antrenman sonrası Ankara’ya gidecek ödülünü almak için’ diye cevap verir. Sundermann baklayı ağzından çıkarır, “Para alacak mı, para?”

MUHARREM KAYA’YI ANALIM

Trabzon basınında uzun yıllar hizmet veren Muharrem Kaya’yı anılarıyla yad edelim. Türkiye Gazetesi ve İhlas Haber Ajansı Trabzon Bürosu’nda görev yapan Muharrem Kaya’nın (Kral veya Cevat Kelle lakaplı) ilginç anıları vardır. Kaya, gazetecilik yaptığı yıllarda fotoğraf makinasını kullanırdı, kamara ile çekerdi. Bu işleri tek başına yapardı. Tüm arkadaşları ile diyalogları mükemmeldi. Rahmetli Muharrem Kaya’da çok anılar vardı. Zaman zaman bunları anlatırdı. Rahmetli Kaya Trabzon çevresinde yaşayan sel felaketini görüntülemek için ekibiyle yola çıkar. Merkezi İstanbul olan İHA’dan gelen talimata göre Of’un Solaklı Deresi’nden görüntü istenir. Kaya, yanına genç muhabirlerinden Koray Uzun’un alarak şirketin aracıyla yola çıkarlar. İstikamet Of-Solaklı deresi. Değirmendere civarına gelindiğinde Kaya, aracı kullanan Koray’a seslenir. ‘’ Koray’ım çek sağa…’ Koray ‘ Abi Of’a gitmiyor muyuz?’ Kaya, ‘’ Koray sen karışma çek sağa’’ Kaya, neredeyse ağırlığı 5 kiloya yakın beta cam marka kamerayla başlar görüntü çekmeye.’ Çekim biter. ‘’ Koray kardeşim istikamet Trabzon büro’’ Büroya gelince haber müdürü kendine sorar’ Muharrem abi çok erken döndünüz Of’tan. Ne zaman Solaklı deresine gittiniz?’ Kral, ‘’ Abim, ha Solaklı deresi, ha Değirmendere. İstanbul’da kim bilecek, Solaklı ve Değirmendere’yi. Dere görüntüsü çektik ya..’

FERHAT KARAKULLUKÇU’DAN SELAM VAR

Trabzon basınının genç jenerasyonları arasındaydı. Deli dolu ve bıçkın bir delikanlıydı. Herkese saygısı ve hürmeti sonsuzdu. Yerel ve ulusal TV’lerde kameramanlık yaptı. Kendini çok iyi geliştirdi.

En iyi arkadaşları rahmetli Muharrem Özağcı ve Hamit Kamil Ataman’dı. Ve de Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin müdavimleriydi. Adeta cemiyeti sabah açarlar, gece kapatırlardı. Genç kardeşimiz Ferhat, ani bir kararla Trabzon dışına çıkma kararı aldı ve uzaklara gitti. Halen Aydın’ın turistik beldelerinden biri olan Didim’de yaşıyor. Kendine güzel bir çiftlik kurmuş. Didem’den herkese selamı var. Trabzon’un çok özlediğini de ifade ediyor. Karakullukçu, ‘’ Didem’e gelip de bana uğramayanlara da küserim’’ diyor.

AMATÖR’DEN ANILAR

Geçen yıl kaybettiğimiz Trabzonlu mali müşavirlerden Metin Alemdaroğlu, bir dönemde Trabzon amatör küme ekiplerinden Yeşilbükspor’da kulüp başkanlığı yapmış. Metin beyin eşi Sibel Şen Alemdaroğlu sosyal medya sayfasında bir anısı paylaşmış. ‘’Yıllar önce eşim bir amatör futbol kulübünün başkanlığını yapıyor. Ve haftada iki kez eve çuvallara doldurulmuş eşofman, forma, şort ve futbol ayakkabısı getiriyor ve onları yıkamamı istiyor. Bende makineye atıyorum tertemiz oluyor ve ertesi hafta yine getiriyor.

Ben artık sinirlendim ve yeter Metin niye ben yıkıyorum el alemin uşağının formasını ayakkabısını dedim. Sibel dedi gençlerin geleceğine farkında olmadan katkı yapıyorsun biliyor musun dedi. Hiç öyle düşünmedim makine pis oluyor iğreniyorum dedim. Ben sana yeni makine alırım dedi. İğrenme. Pis dediğin şey gençlerin alın teri ve ayağının çamurudur. Yani emektir dedi emek. Çalandan çırpandan rüşvetçiden iğren dedi. Ne kadar haklıymışsın Metin’im. Herkesin kulakları çınlar. Benim yüreğim çınladı. Seni anmam gerekiyormuş gibi hissettim. Işıklar içinde ol. Hala Türkiye senin istediğin gibi değil. Dünyanın kalbi sanki taştan yaratılmış. Sevgi ve saygıyla’

BAŞINIZI İKİ TANE EDERİM

Geçen hafta yazdığım Hanife Nine’nin “Hükümetten Muhammet’e kiyat geldi de size niye gelmedi’ anısı oldukça ilgi gördü. Geçen haftaki yazıyı okuduktan sonra bizleri arayarak teşekkür eden Gazeteci arkadaşımız Muhammet Öztürk o anda bana başka bir anısını daha anlattı. Ben de kaçırmadan kaleme aldım. 1990’lı yılların Kış mevsimi kardeşim Mustafa Öztürk ve arkadaşım Yalçın Bulut ile birlikte Aktoprak’taki (Tirzik)evimizde sıkı bir şekilde üniversite sınavına hazırlanıyoruz. Tabi imkanlar kısıtlı. Mutfakta sofranın üzerinde üçümüz birlikte matematik sorusu çözüyoruz.

Mustafa’nın matematiği çok iyiydi. Genelde o soruları çözerek bizlere anlatıyordu. O zamanlar test sorusu kitapları almak hem çok pahalı hem de test kitabı alternatifi azdı. Sonradan gelenlere de bırakmak için soruları günümüzdeki gibi kitapların üzerine değil de ucuz olan sarı teksir kağıtına çözüyorduk. Yine bir akşam ders başına oturduk. Vakit hayli ilerlemişti. Hanifa Nene biz yatmadan yatmıyor; sürekli yanımızda duruyordu. Rahatsız oluruz diye de hiç konuşmuyordu. Derse ara verdiğimiz zaman bizlere muacirlik anılarını anlatıyordu. Biz test çözdüğümüz kağıtları tabi ki kırıştırarak mutfakta yanan kuzine sobaya atıyorduk. Sonaya attığımız kağıtlar artınca Hanife Nine sobanın yanında ki maşayı eline alarak ”ula açan habı kiyatları atacaktınız niye aldınız bunları. Niye yazaysınız bunları. Bubalarınız parayı yoldan mı toplay. Yazık değil mi. Habı maşalan başınızı iki tane ederim” demez mi. Biz bir anda şaşırdık. Birbirimize bakarak kahkaha attık. Durumu Hanifa Neneye anlatana kadar epey uğraştık.