İnsanın yaşamın problemlerinden cüzide olsa kendisine bir pay çıkarmak adına sorumluluk hissetmesi gerekir. Çünkü işin ahırında şikayet ettiğimiz konuların yaşanmaması adına hepimize sorumluluk düşmektedir. Nice servetler, var devletler duyulmayan sorumluluk nedeniyle, yerinde kullanılamaması ya da koruma içgüdüsünden mahrum olmanın sonucu ortaya çıkmıştır.

Şahsen bana deli ya da divane diyebilirsiniz amma bir külçe altın ile bir kitaplık arasında hediye düşünülmüş olsa tereddütsüz kütüphaneyi tercih ederim. Bu nedenle ömür boyu kazandığımın çok önemli kısmını kitaba harcamışımdır demiş olsam mübalağa etmiş olmam. Kitabı sevdiğim ve önemsediğim kadar hatta hiçbir şeyi önemsemedim ve sevmedim, sevemedim.

Bugüne kadar pekçok üniversite görevlisi ya da araştırmacısına kütüphanemin kapılarını ardına kadar açtım, hayrım dokunmuştur düşüncesiyle mutluyum. Çünkü dinimin ilk emri “Oku”dur. En büyük gizemi bu tek sözcükte buldum. Okumaya başladığım yıllardan beri okuduğum kitaplardan pek çok okula zaman zaman kitap gönderirim. Kitabı ya okuyacaksın ya da değerini anlayana hediye edeceksin. Çünkü kitap ilgi ve şefkat ister. Ellerin arasında soluk alır, sen de mutlu olursun.

Birkaç gün önce bir yere misafirliğe gittim. Sözüm ona bir yere gelişigüzel istiflenmiş, toz toprak içerisinde ve kilit altına alınmış, yıllardır insan eli sıcaklığına hasret kitaplar gördüm. Meraklanıp bunları okuduktan sonra neden böyle kendi kaderlerine terk ettiniz diye sormadan edemedim. Aldığım cevaptan dilim tutuldu: “Kitaplar büyük dedemden kaldı, o çok kitap okurmuş”. Kitap sever biri ile karşılaştığımı düşünerek tam sevinmiştim ki devam etti, “Yıllardır bir köşede dururlar, el sürmeyiz, hatıra binaen saklıyoruz”. İzin isteyerek birkaç tanesinebaktım. Güveler intikamlarını almış çoktan görevi küf ve rutubete devretmişler. Bir kısmını da güneş ışığı hırpalamış. Kısacası yüzlerce kitap çöpe dönüşmüş. Üzüntüden kahvem yarım kaldı. Onların korunmasının önemini dilim döndüğünce anlattım. Kitaba ayıracak zamanlarının olmadığını söylediler. Aradan birkaç ay geçti, duydum ki, yetişkin delikanlılarının yeni hayat dönemecinde yer açabilmek için kütüphane taksit taksit çöp konteynerlerine gitmiş.

Aklıma Müderris ve mutasavvıf Ahmet Ziyaüddin Efendi, Hatipzade Emin Efendi, Muallim Cudi, Hamamizade İhsan Efendi; Cemal Rıza Osmanpaşaoğlu, Murat Uraz, Cemal Azmi Tellioğlu, Ferşad Efendi, Mahmut Goloğlu, Osman Nuri Eyuboğlu, Kemal Peker, Muzaffer Korlu, İhsan Nemli, Halil Nihat Boztepe’nin, Nemlizade Akif Kaptan, Hacıkadızadelerin,Bakkalzade İsmail Hakkı Efendi’nin…vb.kitaplıklarının hüzünlü, dramatik ve meçhul akıbetleri geldi.Doğrusu komşu ile paylaşılamayan yiyeceklerin çöpe dökülmesi kadar hüzünlü bir ortam oluştu, yüreğim burkuldu izin isteyip kederle meclisi terk ettim. Eve dönerken beynimde bir zamanlar Moloz ve Kabak Meydanda yakılmış kitap yığınlarının alazları oluştu. Ter içerisinde eve döndüm. Keşke o misafirliğe gitmemiş olaydım.