Aldığın temel eğitimin yanı sıra çevre, gördüklerin, yaşadıkların, ilişkilerin, belleğinde yer edinen müzik bile hayata karşı duruşunda, olaylara bakışında belirleyici rol oynar.

Rahmetli Ferdi Tayfur’un önce şarkısını sonra da filmini yaptığı arabesk günlerimizdeki karşılıksız aşklarımızın sloganı da olan “ya benimsin ya toprağın” feryadı, her kadın cinayetinden sonra beynime bir mıh gibi çakılır.

Şehir merkezinin hemen dibindeki mahallemizde gecenin bir vakti yüksek müzik gürültüsü, kurşun sesi, kadın-erkek bağrışmalarıyla çok uyanmışlığım olmuştur. Merakla perdenin arkasından bakan da olurdu, sulhu sağlamak için bizatihi olayın göbeğine “ağır abi” edasıyla dalanlar da olurdu.
Ertesi gün belki pişmanlık duyar diye alkolün etkisiyle ne yaptığı hatırlatmak için “her türlü kötülüğün anası alkol, bırak artık şu mereti” nasihatlerine “ana gibi yar olmaz” pişkinliğiyle cevap veren iflah olmaz alkoliklerimiz vardı.

Rütbe gibi orasına burasına jiletle faça atan, kafa göz yaran, sadece karşısındakine değil kendine de zarar veren vücudu çentik tarlasına dönmüş, suça sürüklenmemiş adeta koşa koşa gitmiş bitirim tipler olurdu. Bu mahluklar itibar görmek, etrafa nam salmak için sağa sola bulaşırlar, gözüne kestirdiklerine, diş geçirebildiklerine salça olurlardı. Alkol, uyuşturucu, kumar müptelası arıza bu tipler suça ve şiddetli meyilli olduklarından gasp, hırsızlık, adam kaldırma, tehdit olaylarında polisin aklına hep bu olağan şüpheli, kriminal tipler gelirdi. Ne iyi bir evlat olabildiler ne de iyi bir eş...

Şehrin varoşlarında değil de merkezinde daha iyi eğitim, kariyer, statü imkanlarına ulaşabilme imkânı olsa ahval ve şerait daha farklı olurdu düşüncesindeyken, okuduğum gazetenin üçüncü sayfasında “cinnet geçiren profesör ruhsatlı tabancasıyla eşini öldürdü” haberini görünce meselenin daha derinlerde başka yerlerden beslendiğini anladım.

Şiddet, ne yazık ki geçmişten günümüze normalleşen bir süreç olarak devam edegeldi. Evde, okulda, sokakta, işyerinde, askerde fiziksel ya da psikolojik envai çeşidine bir şekilde maruz kaldığımız, şahit olduğumuz kareler hayatın olağan akışı içindeki normal davranışlar gibi dimağımızda yer aldı.

Kadına karşı şiddet, kadın cinayetleri sadece ülkemize özgü değil küresel bir sorun olarak kanlı, canlı karşımızda duruyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre her yıl 50.000 kadın karşı cins tarafından bir nedenle öldürülüyor. Katil sevgili, eş, baba, baba, kardeş ya da akrabadan biri olarak olay yerine cinsiyet kimliğini bırakıyor.

İlk olarak şiddeti kadına, çocuğa, hayvana karşı diye sınıflandırmanın yanlış olacağı kanaatindeyim. Şiddet şiddettir. Şiddet, insan yaşamının her alanında karşılaşılan ve dünyada giderek önemli duruma gelen bir toplum sağlığı sorunudur.

Şiddet sadece mahrem alanlarda değil kamusal alanda da sıklıkla görülmeye başlandı. Televizyonlarda, gazetelerde, internette kare kare şiddet olayını en ince detayına kadar izleyerek bu kaba çirkin hareketleri kanıksıyor muyuz diye düşünmüyor değilim. Film ve dizilerdeki sahneleri saymıyorum bile.
Kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin erkek egemen toplum olmamızdan kaynaklandığına dair peşin hüküm bizi yanlış yerlere çıkaracağı gibi dünyanın her yerinde de oluyor kolaycılığına kapılmış değilim.
BM rakamlarına göre Amerika’da her yüz binde 1.6, Avrupa’da 0.7, Asya’da 0.9 iken Afrika’da bu oran 3.1’ e çıkıyor.

Kadına yönelik şiddetin her toplumda, kültürde, eğitim düzeyinde ve gelir düzeyinde kötü örneklerine rastlıyoruz. Gelişmiş ülkelerde dahi iki kadından biri yaşamlarının herhangi bir döneminde şiddete uğramaktadır. Pek dile getirilmeyen duygusal, sözel, siyasal şiddet gibi kadına yönelik tüm şiddet türleri dikkate alındığında bu oran daha da yükselmektedir.

Ülkemizde 2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı veri tutulmaya başlandığından bu yana ulaşılan en yüksek sayıdır.

Yapılan araştırmalar; kadına şiddet uygulayan erkeklerin güvensiz, alkol ve madde kullanan, şiddet uygulamayı hak olarak gören, gelir ve eğitim düzeyi düşük, şiddet içerikli filmler/diziler izleyen, sevgisiz büyüyen, çocukluklarında şiddet gören veya şiddete tanık olan, davranışlarından sorumluluk duymayan kişiler olduğunu ortaya koymuştur.

Kadın cinayeti sebepleri içinde göze çarpan bir diğer parametre boşanma, ayrılma gibi kadının kendi hayatına ilişkin kararlar alması durumunda karşımıza çıkıyor. Boşanma sayısı arttıkça kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde de artış söz konusudur.

Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddetin arka planında erkeklerin orantısız, abartılı, manadan ve ruhtan yoksun mülkiyetçi zihinden beslenmiş sahiplenme duygularının yattığı kanaatindeyim.
Ferdi Tayfur ile başladık, Attila ilhan ile bitirelim.

“sanki gökyüzünde bir buluttular / nereye kayboldular şimdi kim bilir/ ne kadınlar sevdim zaten yoktular/böyle bir sevmek görülmemiştir”