Yıl 2000 Yer Harbiye Ordu Evi… Çok yakın aile dostlarımız ile birlikte yine bir başka aile dostumuzun düğününe katılmak için şık şıkıdım hazırlanarak Orduevinde yapılacak olan düğünün kapısındayız. Orduevinin kapısında yanımıza bir asker gelerek “ B

Yıl 2000 Yer Harbiye Ordu Evi… Çok yakın aile dostlarımız ile birlikte yine bir başka aile dostumuzun düğününe katılmak için şık şıkıdım hazırlanarak Orduevinde yapılacak olan düğünün kapısındayız. Orduevinin kapısında yanımıza bir asker gelerek “ Böyle giremezsiniz “ dediğinde, daha önce bize bilgi verilmediğinden ne olduğunu anlayamadık. Yer Ordu evi, uyarıyı yapan da asker olunca haklı olarak korktuk! “ Suçlu olan öne çıksın! Ben bir şey yapmadım!” Dercesine korkudan fal taşı gibi açılmış gözlerle bir birbirimize bakındıktan sonra yeniden gelen ültimatomla olayın ne olduğunu anca kavrayabildik. Askeri kurallar gereği, Ordu Evine türbanla giremezsiniz!  Uyarısını aldığımız an kızılca kıyamet koptu. Yanımda ki yaşlı teyzemiz “ Ben soyunmam! “ diye tutturunca bizde ne yapacağımızı şaşırdık. Teyzemize göre, türbanını çene altından bağlamak “ Soyunmayla” eşdeğer gibiydi. Yıllardır alıştığı düzen’i bir emir ile yıkmak ona korkunç zor gelmişti.  Bağırıp çağırmaya başlayınca düğün sahibi yanımıza gelerek bir rica, bin minnet teyzemiz türbanını hep bağladığı formdan çıkartıp çenesinin altından bağlayarak içeriye girdi. Teyzeninki bir derece de, yanımızda ki genç kızın da türbanının açıp alttan bağlaması tuhaf gelmişti bana. Kızcağız çene altından bağlanan modelle aniden yaşlanarak bir teyzeye dönüşmüştü. Anlayacağınız yanımızdakiler, türban modellerini değiştirince içeriye girebilmemize izin verdiler. Modeli değiştirmemekte ısrar edenler, araçlarına binerek Ordu Evinden uzaklaşmak durumunda kaldılar. Yıl 2014 Geçen gün Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un bir öz eleştirisi vardı... Diyordu ki " Bizim de hatalarımız, çelişkili tutumlarımız vardı. Mesela şehidimiz öldüğü vakit gidiyoruz, şehidimizin başı örtülü annesinin elini öpüyoruz, ona anne diyoruz, sarılıyoruz, acısını yürekten paylaşıyoruz. Ama o anneleri yemin törenine geldiklerinde başları örtülü diye içeri almıyoruz. İşte bu bizim çelişkimiz ve hatamızdı." Sayın Başbuğ'a ya da diğer askeri yetkililere sormak isterim... Eğer bu ülkenin başında AK Parti olmasaydı siz yine bu öz eleştiriyi yapar mıydınız? Yapabilir miydiniz? Yoksa yıllardır sustuğunuz gibi yine görmezden, duymazdan gelmeye devam mı ederdiniz? Kimisi ideoloji dedi türban için. Anadolu’da böyle bir baş bağlama şekli yok dedi. Kimisi irtica’yı çağrıştırıyor dedi… Kimisi türban irticayı getirecek dedi. Kimisi inançlarım gereği takıyorum dedi. Kimisi kafa benim, saç benim istediğim gibi takarım dedi. Kimisi modeli daha modern diye takıyorum dedi… Velhasıl herkes bir şeyler söyledi. Hala da söylüyor. Kim ne derse desin, benim mantığımın almadığı, Sayın Başbuğ’un da öz eleştirisini yaptığı gibi kurallar gereği türbanlı asker annelerinin garnizon içine alınmamasıydı. Ben türbanlıyım, benim doğurduğum oğlumu asker’e alıyorsun! Ama aynı beni garnizon’a almıyorsun! Neden? İyi de yıllarca neredeyse hep o türbanlı annelerin evlatları şehit olmadı mı? Asıl öz eleştiriyi “ Neden sosyeteden hiçbir annenin evladı şehit olmadı? Neden hiçbir paşanın oğlu şehit olmadı? Diye de yapabilirsek, işte o zaman gerçekleri sindirebileceğiz. Şehitlik, en büyük makam ise neden bu makam oralara hiç uğramadı? Onlar bedelli yaptı… Diyenler olabilir. Bence “ Bedelli Askerlik “ denilen en büyük ayırımcılık da ortadan kaldırılmalı. İki yıl önce küçük kardeşimin de yararlanabildiği “ Bedelli Askerliğe “ büyük kardeşim “ Bizim için etik değil “ diyerek karşı çıktı. Ve ailenin aldığı kararla, küçük kardeşim tıpış tıpış askere gitti. Bedelli’yi yapma imkânı varken yapmadı. Başka evlatların hakkına gasp etmemek için yaptırtmadık. Askerlik ya profesyonelce herkes tarafından maaş karşılığı yapılmalı, ya da herkese eşit şartlar uygulanmalı. Anlayacağınız… Ya hep… Ya hiç! (İnci’den Not: Cuma günü Nişantaşı Cef Sanat Galerisinde, Ressam Hacer Sarı hanımefendinin resim sergisine gittim. Herkesin mutlaka görmesi gerektiğine inandığım birbirinden şahane tabloların arasında özellikle Karadeniz Kadını’nın çocukları ve eşinden sonra ki en büyük tutkusunun resmedildiği YADİGÂR adlı tabloya bayıldım. Kim mi YADİGÂR? Gidin, görün…)