Edin Visca... Bir başarı hikayesinin kahramanı o... Disiplin, zeka, yetenek... Kısaca bir futbolcuda olması gereken tüm özellikler onda var. Profesyonel futbola 2009 yılında Zeljeznicar'da başlayan Boşnak yıldız İstanbul Başakşehir FK'ye 2011-12 sezonu başında 400.000€ karşılığında transfer oldu. Sağ ayağının yanı sıra sol ayağını da raket gibi kullanan Visca yaklaşık 10 yıldır Başakşehir formasını terletiyor. Süper Lig'de toplam 265 maça çıkıp 75 gol atan Visca asistleriyle de her kulübün kadrosunda görmek istediği bir futbolcu. 2014-2015 sezonunda 35 maçta 8 gol ve 5 asistlik performans sergileyen Edin Visca ülkesi Bosna Hersek'te Edin Dzeko, Miralem Pjanic gibi yıldızların önünde "Yılın Futbolcusu" ödülüyle taltif edilmişti. 31 yaşındaki oyuncu uzun zamandır Trabzonspor'un radarındaydı. Teknik direktör Abdullah Avcı'nın Başakşehir'de iken kader birliği yaptığı Visca ile yolları bu kez Trabzonspor'da kesişti. Şampiyonluk uğruna alınmaya değer. Nitekim Avcı da bu transfere hayli sıcak bakıyordu. Ligin başında transfer edilen Gervinho'nun sakatlığından ötürü sezonu kapatmasının sancılarını çeken Trabzonspor'da Nwakaeme'nin de kısa süreli sakatlığı tüm dengeleri alt üst etti. Visca, takımın ikinci ve üçüncü bölgesindeki açığını kapatabilecek düzeyde. Edin Visca Trabzonspor için biçilmiş kaftan. Bu konuda yönetime köstek değil destek olma zamanı.
DON KİŞOT’UN DEĞİRMENLERİ
Fenerbahçe tandanslı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir sarı lacivertli ekibin talep ettiği 2010-2011 Süper Kupa finalinin oynanmasını Türk futbolunun bi tık kalkınması ve iki kulübün kasasına yeni bir gelir kaynağı olması bakımından olumlu bulduğunu açıklamış. Ortada fol yok yumurta yok, bizim sarı lacivert fötr şapkalı Nihat ağa emir telakki etmiş: Bu kupa şikeci iki kulüpten (Fenerbahçe ya da Beşiktaş) birine gidecek! Daha düne kadar kendi ağzıyla şike yapıldığını kabul eden sözüm ona Federasyon Başkanı Özdemir'in açıklaması Beşiktaş kanadından da destek bulmuş. Eeee, körler sağırlar, birbirini ağırlar. Burası kilisenin günah çıkarılan sakramentlerinden biri değil. Burası ağlama duvarı da hiç değil. Satanist bakış açısıyla ritüel yapılan yer de değil o koltuk. Fenerbahçe'nin cazgırlık yaparak bir kaşık suda kopardığı fırtınaya kapılmış, eğrelti otlarını yara yara sürükleniyorsunuz. Gören de dağ taş yerinden kopuyor zanneder. Sanık sandalyesinde oturan Fenerbahçe Yargıtay'ın şike sezonuyla ilgili kararı sonrası öyle bir algı oluşturdu ki savaş tamtamları çalıp çığlık çığlığa zafer naraları atmaya başladı bile. Halbuki ortada aklanma, ibra edilme gibi bir karar yok. Üstelik geldiği günden bu yana Fenerbahçe'ye havlu attıran "Koçbaşı" Ali Efendi dediğim dedik çaldığım düdük misali bir de tehditkâr üslup takındı ki nevrim döndü. Ali hazretlerinin(!) rüzgarına kapılan bizim Don Kişot Nihat yel değirmenleriyle savaşa tutuşup tıynetini ispat etme derdinde. Armut dibine düşer derler ya hani, Fenerbahçe'nin gölgesinde kendisini Molla Kasım gibi sıygaya çeken bir federasyon başkanından hakkaniyetli bir açıklama beklemezdik zaten. Bizimkisi de halt etmek! Kendisini "son şövalye" ilan eden Nihat Efendi şike sürecinde değirmenin suyunun nereden geldiğini sorgulayacağına Tapınak Şövalyeleri'nin değirmenine su taşımakla meşgul.
FELAKET TELLALARI SAHNEDE
Trabzonspor’un yalpalanmasını bekleyen, pusuya yatmış bir yığın avcı asıldı tetiğe… Bunların başında da futbolu bırakmış antrenörlükte başarılı olamamış sonra yorumculuğa soyunmuş eski sporcular geliyor. Zaten Fener, G. Saray, Beşiktaş’ın yazılı basında yazan tetikçilerini saymıyorum. Onları örgütleyenler de var. Yangına körükle giden medya da var… Sanki hocalık geçmişinde dünya başarıları var. Çok ayıp ediyorlar. Trabzonspor şampiyon olmasın diye ekranlarda gazete köşelerinde felaket tellallığı yapıp duruyorlar. Hepsinin Trabzonspor’la kuyruk acısı var
Tetikçilerin takımları yarıştan uzaklaşınca medya da bu aralar bülbül kesildiler. Yok efendim ilk yarı lider bitirir, ikinci yarı ne olur belli olmaz. Vay çakallar vay.. Yani köpeksiz köyde değneksiz dolaşmak istiyorsunuz ama yemezler. Değişim sürecindeki Trabzonspor’a şimdi herkes saldırıyor. Kimse gerçekleri görmek istemiyor.
Çünkü Trabzonspor Abdullah Avcı İle köklü değişim içinde. Çekemiyorlar. Düne kadar kör, sağır, dilsiz olan medya bugün bülbül kesilmiş Trabzonspor’un tökezlemesi için hırpalıyor.
Türk futbolunun en büyük markası kıskançlık illetiyle yananların ağzında sakız olmuş!
Felaket tellaları sahne almış, ferman yazıyorlar.
Bilmiyorlar ki sabır futbolun temelidir.
Bu sabrı gösteremeyenlerin sonu da hüsrandır.
Trabzonsporlular takımlarına sahip çıkması gerekir.
Son söz; keser döner sap döner gün gelir hesap döner.
Bekleyin! Trabzonspor sezon sonuna kadar ortalığı kasıp kavuracak Trabzonspor bu ülkenin gururudur, onu rahat bırakın.
FAROZ YALI’YA YÖN VEREN KILAVUZ
Trabzon’un kadim geçmişine ışık tutan, otantik evleriyle kültürel estetiğini yansıtan mahallelerinden biri de Faroz. Türkülere konu olan, balıkçılık ve özellikle kolbastı ile folklor kültürünün harmanlandığı mahallede futbol tutkusu burada yaşayanlar için olmazsa olmaz. Yıllar boyu çamurlu sahaların tozunu yutup Trabzonspor’un futbolcu kaynağı olan Faroz’un bordo mavi beyaz renkli kulübü şu sıralar Trabzon 1. Amatör Lig’de mücadele veriyor. Kulübü şaşaalı günlerine döndürüp çıtayı yükseltmeyi hedefleyen başkan İsmail Erkaya, bu amaçla her türlü özveriyi gösteriyor. Bütçe duvarını aşmakta zorlanan başkan Erkaya forma bastırıyor, Türkiye’nin her sathına bu formalardan gönderip güzide kulübün kasasına gelir sağlıyor. Sırtında ağırlığınca küfe bulunan Erkaya ‘çocuklarım’ dediği futbolcularının birer yıldız olup bu meslekte ekmek yiyebilmelerine vesile olmak için efor sarf ediyor. ‘Denizin çocukları’ şimdilerde bir üst lige çıkmak için sahada ter dökerken başkan Erkaya da ‘Ya ben İstanbul’u alacağım ya İstanbul beni…’ diyen Fatih gibi Faroz Yalıspor’un lig şampiyonluğuna ulaşması için gözlerini belerterek ufka bakıyor. Başarı basamaklarını parmaklarını kanırta kanırta ve yüreğini sindire sindire çıkan Erkaya’nın gözlerindeki ışıltı öğrencilerine kılavuz oluyor.
SELÇUK ÇEBİ'NİN HASSASİYETİ
Onun adı şampiyon... Güreşte eski dünya ve olimpiyat şampiyonu Selçuk Çebi Gençlik ve Spor Bakanlığında açık bulunan Spor Müşavirliğine atandıktan sonra ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Ata sporumuz güreşte rakiplerini mindere yapıştırıp göğsüne taktığı madalyonlarla Trabzon ve Türkiye'nin gurur kaynağı olan Çebi'ye son olarak Beşikdüzü Muhtarlar Derneği Başkanı Metin Satıgan hayırlı olsun ziyareti yaptı. Çebi özü sözü bir insan. Yapmacık değil. Sporda elde ettiği üstün başarılarını bürokrasi ve siyaset kulvarına da yansıtma niyetinde. 2015 milletvekili seçimleri öncesi istifa ettiği müşavirlik görevini layıkıyla sürdürmek isteyen Çebi'nin başarı hikayesi filmlere konu olacak türden. 1994'te Araklı İmam Hatip Lisesi'nde eğitim görürken babası Hasan Çebi'nin teşvikiyle güreşe başlayan Selçuk Çebi 7 kardeşten profesyonel olarak spor yapan tek kişi. Almería'da yapılan 2005 Akdeniz Oyunları'nda 66 kg grekoromen stilde Türkiye'ye altın madalyayla döndü. Güreşte çıtayı her geçen yıl yükseğe çeken Trabzonlu sporcu bu kez İzmir'de düzenlenen 2005 Yaz Üniversite Oyunları'nda 66 kg grekoromen stilde altın madalya kazandı. Herning'de gerçekleştirilen 2009 Dünya Güreş Şampiyonası 74 kg grekoromen stilde Avrupa Şampiyonu olarak Türkiye'ye büyük bir gurur daha yaşattı. Millî güreşçi, 2010 yılında Rusya'nın başkenti Moskova'da düzenlenen büyükler dünya şampiyonasında, 74 kiloda ikinci kez şampiyonluk kürsüsüne çıktı. Trabzon hassasiyetini el üstünde tutan Çebi Türkiye'de güreşin eski canlılığına kavuşması, gençlere tecrübelerini aktarıp rehber olmak için elinden geleni yapıyor. Dernek başkanı Satıgan'ın ziyaretinde de güreş sporuna olan duyarlılık bir kez daha konuşuldu. Trabzon'da futbol dışında salon sporlarının da gelişmesi için yapılması gerekenler ele alındı. Çebi bu konuda kendisine ne görev düşüyorsa yapmaya söz verdi. Selçuk Çebi'nin güreş sporu konusundaki hassasiyetine güveniyor, bu alandaki bilgi ve tecrübesini bürokratik sahada da harmanlayacağına inanıyoruz.
MİLLİ EĞİTİM VE SAĞLIK DÜNYASININ ‘’AKYÜZ’’Ü
Hümanist, pozitivist, donanımlı bir kişiliğe sahip... Hani derler ya, mürekkep yalayıp yutmuş. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yeni nesil sizin eseriniz olacak" dediği öğretmenlerden, eğitim neferlerinden biri... 17 yıldır da Sağlık Bakanlığına bağlı Trabzon sağlık il müdürlüğünde üst düzey yöneticilik yapıyor. Tahsin Akyüz'den söz ediyorum. 1962 Trabzon Of doğumlu olan Akyüz KTÜ Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 1 yıl Sürmene Sağlık Meslek Lisesi'nde fizik öğretmenliği, yaklaşık 7 yıl okul müdür yardımcılığı görevinde bulundu. Trabzon Atatürk Sağlık Meslek Lisesi'nde kısa süreliğine okul müdürlüğü yaptı. 7 yıl İl Sağlık Müdürlüğü'nde Eğitim Şube Müdürü, 2 yıl İl Sağlık Müdür Yardımcılığı ve 6 yıl İzleme ve Değerlendirme Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Of ve Hayrat Çevresi Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ikinci başkanı aynı zamanda. Mesleki yeterliliği ve donanımı bakımından "kültürel hazine" olarak addedilen Akyüz, Milli Eğitim kariyerinin ardından Sağlık Bakanlığı kadrosunda da misyonunu devam ettiriyor. Trabzon İl Sağlık Müdürlüğünde daire başkan yardımcılığı görevini yürüten Akyüz; insanlara yaklaşımı, hoşgörüsü, yardımsever tutumu ve babacan tavrı sayesinde seviliyor. Hani derler ya tuttuğunu koparan, kabına sığmayan, kanı kaynayan, kibiri olmayan, insanlara üsten bakmayan, kapısı halka sonuna kadar açık olan ve on parmağında on marifet olan bir kişi... Kariyer basamaklarını hak ederek, alın teriyle, sindire sindire çıkan Akyüz özellikle son süreçte siyasi platformda sık sık eleştirel kavram olan "liyakat"i tabiri caizse alnına mıh gibi çakmış. Cenap Şehabettin'in çok sevdiğim bir sözü var: Eşeği mektep müdürü yapan, dershaneler ahıra dönünce şikayet etmemeli. Portföyü hayli geniş olan Tahsin Akyüz daha yüksek makamlarda oturmayı hak ediyor.