Güz dönemi başlamış durumda. Göçebe kuşlar çoktan bölgeyi terk eyledi. Köyler kıran girmişçesine yalnızlığa gark oldu. Yaprakları bile dallar taşıyamaz durumda. Ufak bir salıntı da yaprakları dallarından yere bırakıyorlar. Ancak mevsim mevsimdir.

Eski börtü böcek yoğunluğu da kalmadı. Yerde hiç solmayacakmış gibi görünen Aslan ağzı adlanan ve içerisi bal nektarıyla dolu renkli çiçeklerde yaşama küsmüş gibi bir anda ortadan kayboldular.

Sadece yarık ağızlı kestaneler içlerinde ağzında altın diş olan insanların ilgi çeken ilk görüntüleri insanın dikkatini çekiyor. Bu yıl kokarca azizliğine uğramış olan köyde meyve adına hiçbir şey yoktu. Ancak incirler bu yıl verim bakımından iyi idiler. Eski sele - sele kara üzümler bile kaybolmuştu. Her ne kadar tarlanın bakımını yapmış isek de sonuç değişmemişti. Yani bir yıllık emek boşa gitmişti denilebilir.

Otuz beş tür meyve dikmiştim. Sadece Trabzon hurması yüzümüzü güldürdü. Ancak herkeste yoktu. Olmayanlar olgunlaşması beklenen kestane kabaklarını bekleyedursunlar. Moraldir insana doğadan zevk aldıran. İnsan az bir şeyden mutlu oluyor ancak o ufak teselli armağanını yakalayabilmektir asıl mesele. Neydi, nasıl oldu da köyümüzü yetmiş yıldır böylesi verimsiz ve kısır bir döngüde ilk defa gördüm. Bir ara düşündüm belki de köylünün günahı vardır da tanrı böylesi bir cezayı layık görmüştür diye de düşünmeden edemedim. Amma köydeki hacı sayısında bu sınırlı gelire rağmen yine de artış vardı.

Henüz kış tamamen görülmedi ancak bu yılda mevsimin kurak geçeceğine dair emareler var. Henüz kışın ortasına yaklaştığımız şu anda köylerde su sıkıntısı kendisini hissettiriyor. Belediye mi? Aceleye gerek yok. Nasılsa bir gün yağmur yağar su da olur. Köylü hasretini çektiği suya da kavuşur. Ancak çeşme başlarında türkü yakan kınalı kızlar ya da gelinler yavuklularına hasret ve özlemlerini türkülerle yine gerçekleştirirler. Yine mevsim döner eski baharın şarkıları bestelenir. Yine “taca”ların bacalarından baygın şekilde ahaste-ahaste dumanlar birbirini kovalar.