Kasımpaşa’yı sahasında mağlup eden Trabzonspor, şampiyonluktaki rakipleri FB ve GS’nin mağlup olduğu haftada güçlü bir rakip karşısında kazanarak bu takımlarla arayı açmakla kalmadı, puanını 13’e yükseltip 5 maçlık periyota göre son yılların en başarılı grafiği çizerek taraftarının umutlarını tavan yaptırdı, deplasmanda oynadığı son 20 Süper Lig maçını kaybetmeyerek kulüp tarihinin en uzun serisini de egale etti (1981-1982 arasında 20 maç).

Aslında Bordo-Mavilerin Kasımpaşa maçındaki kazancı bütün bunlardan çok daha fazla oldu.

Öncelikle Galatasaray maçında yaşanan Abdulkadir Ömür olayını tatlıya bağladı.

Abdullah Avcı bu futbolcuya bence büyük bir riske de girerek forma verdi, O’da formanın hakkını vererek uzadığında çok kötü sonuçlar verecek bir sıkıntıyı başlamadan bitirdi.

Ömür’ün maç sonu demeci ise taraftarla inatlaşmayı meziyet sanan bazı futbolculara ders olacak nitelikteydi.

Ne dedi Ömür: “Taraftar haklıydı. Çünkü onlar benim iyi oynamamı, takıma katkı yapmamı istiyor. Ben de taraftarlıktan geldim, onları anlıyorum”

Zaten işin özeti bu…

Taraftar kimsenin düşmanı değil.

Kötü oynadığında sahadaki babasının oğlu da olsa tepki gösterir.

İlk iyi maçında bağrına basar.

Bunun yanında Trabzonspor bu maçta en büyük sorunu olan sol bek işini halletti. Burada forma giyen Denswil eldekiler içinde en iyisi olduğunu gösterdi. Kesiciliği, top kullanması, hırsı ve tatlı sert müdahaleleri ile “Ben burada oynarım” dedi.

Zaten sol bekte sorun yaşamayan Trabzonspor’da rakibe gol pozisyonu da vermedi.

Ayrıca kısa süre forma giymesine karşın Dorukhan’da takıma önemli ölçüde katkı sağlayacak bir transfer olduğunu gösterdi.

Özetlersek gidişat iyidir ve Trabzonspor tüm engellemelere karşın sonuna kadar yarışta olacak bir yola girmiştir.

Tabi başa gelmesi kaçınılmaz olan birkaç kötü sonuçtan sonra, ortalığı darmadağın etmezsek!

ÇOK AYIP!

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Başakşehir'e 2-0 kaybettikleri maçın ardından yaptığı değerlendirmede rakip takımların oyunu yavaşlatmak için uğraştığını belirterek, “Top toplayıcılara bile rakibin topunu oyuna yavaş sokmaya öğreten bir kültürdeyiz. Çocuklara bile hile yapmayı bu yaşta öğretiyoruz” dedi.

Ayıp, çok ayıp!

Ancak “Hile yapmak” deyince benim aklıma başka şeyler geliyor.

Mesela UEFA’nın, CAS’ın, İsviçre Federal Mahkemesinin onayladığı şeyler!

BENİM ADAYIM CELİL BEY

Sessiz, sedasız değil, göstere göstere mükemmel işler yapan biri var Trabzon’da…

Tesisinden, takımına, altyapıdan amatör branşlara kadar el attığı her şeyde başarılı olan, sorunları ve çözümleri bilmekle kalmayıp çözen biri.

Gençlikse gençlik, yakışıklılıksa yakışıklılık, imkansa imkan.

Celil Hekimoğlu…

Düşünmenin, hayal etmenin sınırı yok.

Ben de Celil Bey’in Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olduğu bir Türkiye düşünüyorum.

Türk futbolunun, takımların kaderini değiştirmezse ben de bunca yılı boşa geçirdim bir şey bilmiyorum demektir.

TEMİZLİK ŞART!

Yönetiminden, hakemine, VAR’ından, sahadaki futboluna kadar tel tel dökülen Türk futbolu elde kalan Dünya Kupası şansını da kaçırmamak için çareyi Almanya Genç ve Ümit Milli takımlarında görev yapan Alman Antrenör Kuntz’da buldu!

Kuntz, Şenol Güneş’in yapamadığını yapacak! Milli takım önüne gelene 3-5 atıp Dünya Kupası biletini kapacak.

Oysa Türk futbolunun kurtuluşu için geniş çaplı bir temizlik şart.

İlk kafilede de her devirde borusunu öttürenlerden Servet Yardımcı, Abdurrahman Arıcı, Serdar Tatlı, Serdar ve Cüneyt Çakır, Metin Tokat gibi isimlerden kurtulmalı.

Ne güzel tezgah:

Baba, oğul,

Amca yeğen.

Düdük mü, VAR’mı

Sen beğen…

İSTİKLAL MARŞI

PKK vahşetinin dorukta olduğu dönemlerde milli birlik ve dayanışmayı daha da arttırmak için maçlardan önce okunmaya başlayan İstiklal Marşı’mız, seremonide 16 yabancı futbolcunun dizildiği karşılaşmalardan önce okunmaya devam ediyor. Ediyor da, sahada bu kadar yabancı varken futbolcular açısından bir anlam ifade etmiyor. O zaman diyorum ki, İstiklal Marşı Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki defa okunsun. Seyirciler ve Türk futbolcular için Türkçe, yabancı futbolcular ve teknik adamlar için İngilizce.

OTOBÜSTEKİ TEHLİKE!

Pazartesi günü Tanjanttaki Adliye Lojmanları önündeki durakta belediye otobüsüne bindim. Trabzon Lisesi’nin önündeki durağa gelene kadar otobüs tıklım, tıklım oldu. Öyle ki, ayaktaki yolcuların değil sırtı, omuzu, neredeyse yüzleri birbirine değecek.

Yanındaki vatandaşın sabah kahvaltısında ne yediğini bile anlarsın!

Buna rağmen otobüs lisenin önündeki durakta yine durdu. Ben dahil birkaç kişi şoföre “Ne yapıyorsun ya, corona bitti mi?” dedik ama aldırmadı.

Yanımdaki arkadaşa “Ben iniyorum” deyip kapıya yöneldim, milleti yara yara zor attım kendimi dışarı.

Dışarıdan şoföre “Gideceğin yere kadar 10 durak daha var, yine duracak mısın?” dedim, eliyle “Bak işine” türünden bir işaret yaptı.

Ben de arkadaşı kırmayıp işime bakıyorum.

Oradan gelip su parasını ödedikten sonra duruma anlatmak üzere gittiğim Bordo-Mavi masadaki görevlinin “Dilekçe yazacaksınız” önerisi! üzerine de dilekçemi yazıyorum.                         

Şimdi gelelim sadede.

Haritalara bakıyorsunuz Trabzon’da her yer kıpkırmızı.

Vaka sayıları patlamış, Türkiye’de ilk sıralara yükselmiş.

Hastane başhekimleri ha bire açıklıyor: “Boş yatağımız kalmadı. Bu işin sonu çok kötü.”

Şimdi soruyorum;

Corona belası bu kadar zirvede değilken bile, belediye otobüs şoförlerine “Yeterince dolunca, duraklarda durmayın” diye bir talimat verilmişti ve buna uyuluyordu.

Bu talimat halen yürürlükte mi, yoksa kaldırıldı mı?

Kaldırıldıysa hata, çünkü şimdi vakalar çok daha fazla.

Yoksa devam ediyor da bazı arkadaşlar kafalarına göre mi takılıyor?                                                              

Dediğim gün, saat 09 civarında Beşirli-Tıp fakültesi arasında sefer yapan 61 AB 840 plakalı otobüsün şoförüne bir sorun bakalım, ne diyecek?

Belki o da haklıdır;

Çünkü durakta durmazsa, vatandaşın şikayeti üzerine sıkıntıya kalabileceğini düşünmüş olabilir…

Kaldı ki, stadyuma seyirci alırken bile kılı kırk yarıyoruz da..

Otobüslerdeki ve ayakta yolcu almaya başlayan bazı dolmuşlardaki kalabalığa uzaktan uzaktan bakıyoruz?