BU SESSİZLİK TİLKİ UYKUSU MU YOKSA YAZ REHAVETİ Mİ?

Şampiyon olduk, mükemmeeell... Şampiyonlar Ligi adaylığına soyunduk, süpeeerr... Üstelik cukkayı biraz olsun doldurduk, ooofff yeme de yanında yat... Ama bir şey eksik, bir şey... Bir yıl öncesine dönelim. Başkan Ahmet Ağaoğlu şampiyonluk için kararlıydı. Gerekli olan açıkları, gedikleri kapatmak, kadroyu sübvanse etmek için yola erkenden koyuldu.

Bordo-Mavili takım daha hazırlık maçlarında namını yürüttü, rakiplerine gözdağı verdi. Nitekim ligin ilk yarısından itibaren gaza öyle bir bastı ki arkasında ne Fenerbahçe kaldı ne Beşiktaş ne de Galatasaray... Her yer toz dumandı ve göz gözü görmüyordu. Abdullah Avcı inanmıştı şampiyonluğa, bu kutsi hedef için canını dişine takmıştı. İkinci devre öncesi takıma takviye de yapılmıştı, bunlardan biri de İstanbul kulüplerinin gözdesi Edin Visca idi. Neticede zorlu bir sezon Trabzonspor'un şaşaalı şampiyonluğuyla sona ermişti. Dönelim bu sezona... Devler Ligi için hazırlıklar yapılır, düğün dernek alayı kurulur diye bekledik ama kocaman bir hayal kırıklığı... Larsen, Trezequet, Eren Elmalı, Doğucan Haspolat'tan başka isim yazmıyor "gelenler" listesinde... Üstelik şampiyonluk ikonlarından biri olan Nwakaeme "gidenler" arasında... Şampiyonlar Ligi'ne gidiş yolu Kopenhag vizesini almaktan geçiyorsa transferdeki bu sessizlik neden? Başkan Ahmet Ağaoğlu ve transferin sihirli eli asbaşkan Ertuğrul Doğan denizciler tabiriyle voliyi vurmak için mi bekliyorlar? Trabzon'un 'Damat'ı Sörloth ve Batshuayj, Umut Bozok, Shomurodov şu sıralar gündemde olan isimler. Yönetim nasıl bir yol çizer, nasıl bir strateji izler şimdilik muamma ama atı alan Üsküdar'ı geçmek üzere... Kulüp tilki uykusunda mı, yoksa yaz rehavetinde mi? Bizden söylemesi! Günün her saatinde daha iyi olmak için çabalamayan kişiye zaman asla acımaz.

ÇORBACILARIN SALTANATI!

Son yıllarda hakem camiasından kötü kokular geliyor. Gerçi bu kötü koku daha önce de vardı ama son süreçte iyice azıttı. Geçen sezonu hatırlayın. Verdikleri kararlarla tel tel dökülen, hatır şikesi yaptıkları öne sürülen FIFA kokartlı hakemlerin de aralarında bulunduğu hakemlerimizin nasıl lağvedildiklerini zihninizde canlandırın. Kimler yoktu ki listede... Merkez Hakem Kurulu (MHK) başta Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus ve Ali Palabıyık ile daha birçok hakeme tek kalemde çizik atmıştı. Düşünün Video Yardımcı Hakem (VAR) adı altında bir sistem geliştirilmiş... Orta hakemin, yan hakemlerin ya da dördüncü hakemin göremediği, sezemediği pozisyonları ekrandan defaatle izleyen VAR hakemi adil olması gerekirken üç maymun rolüne soyunuyor. Neticede sahada emek veren futbolcuların, tribünde nefes tüketen taraftarların, spor kulüplerinin, kısacası futbol emekçilerinin hakkı gasp ediliyor, iç ediliyor. En son tüm çıplaklığıyla gördük 3-3'lük Fenerbahçe-Ümraniyespor maçında yaşanan hakem felaketini... Yaşar Kemal Uğurlu verdiği, veremediği kararlarla topun ağzındaki isim oldu. Mehmet Büyükekşi başkanlığındaki TFF (Türkiye Futbol Federasyonu) yönetimi özellikle hakemler konusunda radikal tedbirler aldığını ima etti ama henüz yaşam belirtisini göremedik. Hakem camiasından en muzdarip kulüp kuşku yok ki Trabzonspor... Bunda hemfikir miyiz bilemiyorum...

Bu fikrime elbette İstanbul kulüplerinden algısal karşı tezler yükselmeye başlamıştır hemen. Özellikle geçen sezon Trabzonspor'un şampiyon olmasını engellemek için hakemler üzerinden algı operasyonları yapan Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ve avaneleri ligin ilk haftasında oynanan İstanbulspor maçında ortalığı yangın yerine çevirmişlerdi. Açık söylemek gerekirse Ali Koç'un yaptığı en iyi iş bu: Çorbacılık. Osmanlı devletinin yükseliş döneminde kahramanlıklarıyla lanse edilen çorbacılar duraklama ve gerileme dönemlerinde saygınlığını yitirdi. Bu güç zehirlenmesinde siyasi baskılar, rüşvet, adam kayırma gibi sebeplerin etkili olduğunu, böylece yeniçeri ocağında çürüme başladığını tarih kitaplarından okuyoruz. Sabri Çelik'in Merkez Hakem Kurulu Başkanı olmasıyla olumlu yönde bir dizi adımlar atılacağı söylenmişti. Ama gördük ki sadece Fenerbahçe maçında değil gerek Galatasaray gerekse Beşiktaş maçlarında da dezenformasyonlar ayyuka çıktı. Bu durumun ne gibi olumsuz sonuçlar doğuracağını ilerleyen günlerde göreceğiz.

BAŞKANLARA SESLENİYORUM, EL ATIN BU SAHİLE!

O, Trabzon aşığı, Trabzonspor fanatiği bir belediye başkanı. Bordo-Mavili takımın içeride dışarıda olsun hiçbir maçını kaçırmayan bir isim. Fenerbahçelilerin açıklamalarına hiç tereddüt etmeden cevap veren bir karakter. Onun için Trabzonspor deyince akan sular durur. Uzun sözün kısası bahsettiğim kişi Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç. Trabzonspor'a verdiği destekle de dikkat çekiyor. Bordo-Mavili takımı maddi olarak fazla katkısı olmazsa da manevi olarak sağladığı olağanüstü katkıya göz ardı edemeyiz. Özellikle Trabzonspor maçlarında kafasında Bordo-Mavili şapkası boynunda kaşkolu ile 90 dakika yerinde hop oturup hop kalkıyor. Trabzonspor galip geldi mi de protokol tribününde kurulan horon ekibinin başında yerinin alan isim.

Gelelim asıl söz etmek istediğimiz konumuza. Ayasofya ile Faroz limanının arasında yer alan doğal sahilde Ortahisar'a mı yoksa Büyükşehir'e mi ait bilemiyorum. Ama geçen hafta bu sahilin temizlenmesi için yazı yazmıştım. Buraya küçük bir kepçe ve bir kamyon gelse orada oluşan pisliği toplayıp alsa sahilimiz çok güzel ve temiz bir sahil olacak. Ama bu sahil sanki görmemezlikten geliniyor! Geçen hafta bu sahilde denize giren insanlar çöp ve pet şişe atıklarını kendi imkânlarıyla toplamaya çalıştılar. Bisikletleri ile gelen yabancı turistlerde sahildeki pislikleri toplayıp bir torbanın içine koydular. Evet Büyükşehir veya Ortahisar Belediye başkanlarımızdan ricamız, bu sahil şeridine bir temizlik operasyonu başlatmalarıdır. Sayın başkanlar, bu sahile el atarsanız, halk da sizden memnun kalır.

RAKRAK ZEKİ ABİ 10 YIL BENİMLE KONUŞMADI

İsmail Batur ve Aydın Boz, ikisi de efsanevi Sebat Gençlik'te futbol oynadı. 1977-78 sezonunda 3.Ligde şampiyon olan Sebat Gençlik'in değişmez oyuncuları idi. Resimdeki selamlamada takım kaptanı Tahsin Kanca, kaleci Bilal Çetinkaya, Hikmet Öksüzoğlu, İsmail Batur, Şenol Kutrup ve Aydın Boz. Her iki isim de zaman zaman bir araya gelip birbirlerine takılır, eski anıları yadederler. Geçen hafta İsmail Batur, Hüseyin Arslan, Hacı Ali Yücel Karanis, kaleci antrenörü Ahmet ve Rahmi Başkır ile Ali Türkmen denize giriyorduk. Birden yanımıza Sotkalı Aydın Boz geldi. O da sohbetimize katıldı. Sohbet eski anılara döndü. Aydın abi Yolspor’da oynadığı yıllardan bir başladı. Giresunspor'a neden transfer olamadığına kadar anlattı. Şenol Güneş'in abisi Rakrak Zeki'nin arkadaşı Giresunspor'un kulüp başkanlığını yapıyor o dönem. Trabzon'da da inşaat işi varmış. Zaman zaman Yavuz Selim Stadyumu'na gelip, amatör maçları izlermiş. Aydın Boz'u Yolspor'da oynarken izliyor, beğeniyor, transfer etmek istiyor.

Rakrak Zeki'ye konuyu açıyor. Zeki ağabey de Aydın'la aynı mahallede yani, Sotka'da oturuyor. Hemen Aydın'ı buluyor, konuşuyor. Bunu duyan Sebat Gençlik'in o zamanki başkanı rahmetli Kazım Kolot, rahmetli Osman Saka'yı arayıp Aydın Boz'u transfer etmek istiyor. Aydın Boz da Giresunspor Başkanı ile 20 bin liraya prensip anlaşmasına varıyor. İş imzaya kadar geliyor. Tam yola çıkacakken, Aydın Boz'u Osman Saka yanına çağırıyor. Aydın Boz kulüp başkanı Osman Saka'nın karşısında ne ağzını açıp bir laf söyleyebiliyor, ne de derdini anlatabiliyor. Osman Saka ne derse o oluyor. Kazım Kolot, Osman Saka, Aydın Boz bir araya geliyor. Aydın Boz’a hiçbir şey demeden gömleğinin cebine bir kâğıt sokuşturuyor. Aydın Boz cebinde ne olduğunu merak ediyor ama bir türlü de açıp okuyamıyor. Sonunda Kazım Kolot, Osman Saka'nın yanından ayrılıp Sotka mahallesine geliyor. Cebindeki kâğıdı çıkartıp bakıyor. 15 bin liralık çek olduğunu görüyor ve Yolspor Başkanı Osman Saka tarafından Sebat Gençlik'e verildiğini anlıyor. Giresunspor transferi de böylece suya düşüyor. Bunun üzerine Rakrak Zeki, "Ben seni Giresunspor'a transfer ederken sen Sebat Gençlik'le anlaştın" diye 10 yıl Aydın Boz ile konuşmadı.

DÜZEN BÖYLE KURULDU!

Türkiye Futbol Federasyonu menajerlik talimatının 4. Maddesi şunu diyor: "Lisans başvurusunda bulunan bir menajerin mesleki, sosyal ve ahlaki yönden iyi anılması ve ‘KUSURSUZ BİR İTİBARA’ sahip olması gerekir.” Türkiye futbol, gollerin, taktiklerin ya da güzel oyunların yerine, hakem tartışmaları ve transferler ile ilgili belgeler, gündemin ana konusu oldu. Türkiye'deki futbol kültürü, oyunun kendisinden değil, yarattığı tartışmalardan beslenirken, futbolun kendisinin konuşulmadığı da uzun zaman oldu. Bununla beraber transfer sezonunun en önemli aktörlerinden olan menajerler, Avrupa futbolunda tartışıldığı kadar, Türkiye'de tartışılmıyor. Futbolun sahalardan çıkarak makinaya dönüşmesi ile menajerlik, bu makinanın en önemli çarklarından biri haline geldi. Öyle ki menajerler, futbolcular ve teknik adamlar kadar ünlü oldu. Menajerlik, taraftarların bile adını bildiği ve imrendiği bir meslek haline geldi. Futbol pastasının en tatlı yerinden de pay almaya başlayan menajerler, aynı zamanda güçlerinin zirvelerine çıktı. Kimi abisini, kimi babasını, kimi amcasını, kimi kuzenini menajer yapıyor. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi: Süper Lig takımları, 35 kişilik kadrolarında 21 yabancı futbolcu tescil ettirebilecek.

21 kişilik maç kadrosunda 14 yabancı futbolcu bulunabilecek. İlk 11'de ise en fazla 8 yabancı futbolcu oynayabilecek. Yabancı sayısını serbest bırakana kadar futbolun içerisinde dönen dolaplara engel olmayı denese çok daha hayırlı bir iş yapmış olacak! Hele hele bu menajer sistemine bir çözüm getirilse çok daha iy8 bir iş yapmış olacak! Bu konuda bir futbolcunun konuşmasına şahit oldum., gözlerime inanamadım. Ne dolaplar dönüyor. Bir kulübün menajeri futbolcuyu arıyor. Seninle anlaşmak istiyoruz. Ama bizim dediğimiz para miktarını yönetimden isteyeceksin. Yani menajer oyuncuya 1 milyon TL’ye anlaşacaksın bunun 300.000 TL’sini senden hoca ve ben alacağım. Geri 700 Bin TL kalacak. Bunun da yüzde 15’ini bize vereceksin. Vay vay vay.. Bakın Türk futbolundaki kepazeliğe. Bunları menajer diye kulübe sokan yöneticilerde kabahat. Elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyen menajerler ve bazı hocalar oyuncuların sırtından zengin olmanın kolayına kaçıyor. Özellikle Türk futbol ligi bu konuda iyicene pisliğin içine batmış. Temizlenmesi çok zor. TFF yönetimi bu rezilliğe yeni bir düzenleme getirmeli. Avrupa’daki sistem gibi olmalı futbolcu kaça anlaşıyorsa yüzdelik vergisini vermeli. Menajer bu futbolcudan yüze kaç komisyon alıyorsa o da aynı vergi oranını ödemeli. Menajerleri veya hocaları oyuncunun transferine karıştırmamalı. Bu tür cambazlar Türk futbolunun içinden temizlenmeli…

SÜPER ŞAMPİYONDAN SÜPER BAŞLANGIÇ

Geçen haftaki müthiş galibiyeti sonrası Türkcell Süper Kupayı kazanan şampiyon Trabzonspor’umuz yeni sezona galibiyetle başladı. Şampiyon Trabzonspor’umuz ile geçen yıl play-off müsabakalarından galip çıkarak ligimize yeni yükselen İstanbulspor ile oynadığımız müsabakanın ilk yarısına güzel başladık. Larsen'in ve Trezeguet'in şutlarıyla kaleyi yokladık. Ardından Cornelius ile ilk golü bulduk. Danimarkalı forvetimize nazar değmesin kaldığı yerden devam ediyor. Maçın ilk bölümünü önde kapattık. İkinci yarı Abdullah hocamın klasik taktiksel oyun anlayışı ile daha defansif ve kontrollü bir oyun oynamaya çalıştık. Bu esnada İstanbulspor bazı gol fırsatları yakalamış olsa da bu fırsatları değerlendiremediler. Ardından yine bir duran top organizasyonuyla biz Denswil ile ikinci golü bulduk.

Maçı 2-0 önde bitirdik. Maçtan genel kanım ise bizim ciddi anlamda sağ stopere ihtiyacımız olduğudur. Her ne kadar Dorukhan gibi joker bir oyuncumuz olsa da, yine de Trabzonspor’a stoper şart. Hamşik’in yokluğunu da ciddi anlamda hissettiğimizi söylememe gerek yok sanırım. O olmadığında oyun kurmakta ciddi zorlanıyoruz. Onun haricinde tabii çok yetenekli oyunculara sahibiz. Bu oyuncularla başarı muhakkaktır. Birkaç oyuncu takviyesiyle daha da güçlenen şampiyon kadromuz ile Şampiyonlar Ligi'nde bileğimiz bükülmez Allah'ın izniyle. Eğer gruplara çıkamazsak bile yine de Avrupa kupalarında oynama şansımız olacak. Fakat, çok istersek ve inanırsak başaramayacağımız hiçbir şey yok. Lige galibiyetle başladığımız için takımı kutluyorum ve Şampiyonlar ligi play-off yolunda Abdullah hocama ve öğrencilerine başarılar diliyorum. EFE KAAN ÖZTÜRK

İDMANOCAĞI’NIN KURTULUŞ REÇETESİ

Trabzon futbolunun kalbinin attığı Avni Aker stadında ne maçlar oynanırmış. İdmanlar o zamanki toprak saha Yavuz Selim'de yapılır, amatör maçlar ise Avni Aker sahasında kıyasıya mücadele ile zevkli geçermiş. Bu maçlardan biri de 1955 yılında kurulan Yalıspor ile amatörün köklü kulübü İdmanocağı arasında idi. Faroz Mahallesi'nin eski futbolcularından Kaptan Özçilingir bu maçta yaşananları anlatırken tarih sayfa sayfa gözümüzün önünden kayıyordu adeta: O zamanki Yalıspor’un kadrosu Aslan Özçilingir, Muhtar Ahmet Can, Çerkez Yılmaz (Ali Kemal Denizci’nin amcası), kaleci ya Cengiz ya da Bozali İsmail, Gümgüm Yaşar, Adalı Muharrem, Walter Muharrem, Çatı Osman, Hayri Acuner (Rahmetli Godik Ömer’in abisi). O yıllarda takımın da antrenörü Trabzon Lisesinin meşhur beden eğitimi öğretmeni Hayri Gür.

İdmanocağı takımında ise Ahmet Suat Özyazıcı, Akrep Celal, Hantal İbrahim, Azim Orhan, Kara Necati, Kaptan Can gibi isimler vardı. Sağanak yağmur altında İdmanocağı ile Yalıspor arasında Avni Aker’in toprak zemininde oynanan maçta, İdmanocağı ilk yarıda skoru 6-0 yaptı. İkinci yarıda Yalıspor güçlü rakibi İdmanocağı önünde bir çaba gösteremeyerek 7 gol daha yedi. Sahadan 13-0 galip ayrılan İdmanocağı oldu. 1958 yılında Hayri Gür hocanın kararı ile Yalıspor mahalle takımı olduğundan isim değişikliğine gidildi. Ve Yalıspor'un ismi Karadenizgücü oldu. O yıllarda (rahmetli) annem fanila dokuma makinası ile takıma beyaz atlet dokuyordu. Annem bu beyaz atletleri kazanın içinde kaynayan çivitli suya atıyordu. Atletin yarısı gök mavi rengini alıyordu. Yağmur formaları oynayanların vücutlarına yapıştırıyordu. Maçtan sonra formaları üzerlerinden çıkartan futbolcuların omuzlarından aşağısı çivit mavi oluyordu. İdmanocağı ile yapılan her karşılaşmada Karadenizgücü mağlup oluyor, bizimkiler bu mağlubiyeti hazmedemeyip hırslanıyordu. Bu hırslanmadan sonra İdmanocağı ile yine yağmurlu bir havada karşı karşıya gelindi. Bu kez Karadenizgücü 1-0 önde, ilk yarı böyle bitti. Maçın hakemi Kel Talat, ikinci yarı başlamadan bir yardımcısı ile saha komiserini yanına alıp Avni Aker’de oluşan çukuru gözlemledi. O an mı aklına geldi bilinmez ama hakem Talat İdmanocağı’nın yenilmesini istemedi ve topu suyun içine attı. "Bakın top sekmiyor" diyerek maçı iptal etti.

ŞARKICI VAR SANATCI VAR

Bazı kesimler çok kültürlü olduklarını sanıp etrafa hava atarlar. Yok o konsere gittin yok şu fuara gittim diye. Âmâ kültür o kadar kolay tarif edilen bir şey değil. Bununla ilgili kültürel bir hikâye paylaşalım. Gerçek bir sanatçının gerçek hikayesi..... Yıl 1989 dünyanın en ünlü gitaristi Carlos Santana Türkiye’ye konser vermeye gelir. Tabi gazeteler ilk sayfa Carlos Santana İSTANBUL’da diye haber yapar. Konser öncesi Santana'ya İstanbul'u gezdirmek isterler. Santana'yı kimse tanımaz. Bu onun çok hoşuna gider. Çünkü tanınmak istemeyen bir sanatçıdır. Ayasofya’nın önünde kahve içerken ayakkabı boyacısı sokak çocukları onu görünce "Welcame Santana, I love you Santana" diye bağırmaya başlarlar. Santana şok olur. Tercümanına çocukları içeri almasını söyler ve onu nereden tanıdıklarını sorar. Çocuklar akşamları kâğıt topladıklarını söyler. Fotoğrafını gazetede gördüklerini ve tanıdıklarını söylerler. Santana’nın ayakkabılarını boyayan çocuklar ondan para almazlar.

Santana çocuklara konsere gelmek isteyip istemediklerini sorar. Çocuklar çok istediklerini söyleyerek çok sevinirler. Santana çocuklara 4 tane bilet verir. Konser günü çocuklar çok heyecanlı bir şekilde konser alanına varırlar. Fakat güvenlik çocukları darp ederek bu biletleri nereden bulduklarını sorarlar. Çünkü Santana’nın verdiği biletler VIP biletleridir. Daha sonra çocuklar bir şekilde Santana’nın tercümanına ulaşırlar. Güvenliği uyaran tercüman çocukları içeri aldırır. Fakat bir sorun vardır. Çocukların biletleri en ön sıradadır. Orada zamanın belediye başkanı, valiler, bürokratlar ve aileleri oturur. Çocuklar ayakta kalır. 10 dakika, 20 dakika geçer Santana sahneye çıkmaz, ‘O çocuklar benim misafirim, onlar yerine oturmadan sahneye çıkmam’ der. Organizasyon sahibini çağırıp gerekirse bütün tazminatı ödeyip geri döneceğini söyler. Tam 45 dakika sonra bütün bürokratları kaldırıp çocukları koltuklara otururlar ve Santana sahneye çıkar. Sahnede ilk önce çocuklara gülümseyip selam verdikten sonra konsere başlar. Demek ki şarkıcı var bir de sanatçı var. Gerçek Santana gibilere denir. Türkiye’de Santana gibi yapabilecek sanatçı var mı!

İBRAHİM BULUT