Bazen bu Korona mikrobu aslında çokta kötü bir şey değilmiş diyesi geliyor insanın. Zaman zaman bizleri eve kapanmaya, zamanı durmaya, aile içinde ki insanları dertleşmeye yönelttiği güzel zamanlar da yaratmıyor değil..
 
Bu yaz kovid tehditi nedeniyle yıllardır yaptığımdan farklı bir tatil oldu benim için. Bir büyük abim var yaklaşık 40 yıldır devlete hizmet eden. Açtım telefonu dedim Ağabey yeter devlete bu kadar çalıştığın şöyle baş başa bir tatil yapalım. Meğer o da benden beklerimiş. Kabul etti, düştük yollara. Trabzon’un bir dağ köyünde kardeş/kardeş fevkalade bir tatil yaptık. Hem kendimizi dinledik, hem birbirimizi….
 
Sohbetlerimizin birinde Şişli Etfal Hastanesinin istinat duvarlarının inşasında amelelik yaptım ben bilir misin? dedi ve başladı anlatmaya;
Üniversitede yıllarıymış, 70’li, 80’li yıllar. Yokluk ve fakirliğin kol gezdiği dönemler. İnşaatlarda çalışıp üniversite okurken kendisine 3-5 harçlık yapıyormuş.
Köyün müteşebbis ustalarından namı değer Ecevit Usta’nın İstanbul’da iş yaptığını öğrenmiş.. Velhasıl onun işçiye, bizim delikanlının da işe ihtiyacı varmış. Gitmiş ve yanında işe başlamış. Ecevit usta, yüklenici firmadan götürü işi alan müteahhit ile metretül hesabı bir anlaşma yapmış. Yoğun bir çalışma temposuyla 1-2 ay çalışmış, çabalamış ve işi bitirmişler. Sıra gelmiş işi teslim edip parayı almaya. O parayı alacak ki yanında çalışanlar da parasını alabilsin. Müteahhit başlamış hesaba 300 metre duvar 2,5 metre yükseklik toplam 750 metre iş, oda hesap makinasıyla bir iki işlem yapmış ve şu an hatırlayamadığı bir meblağ çıkarmış.
Ecevit usta tam onaylar gibi kafasını sallayacak iken amelelerinden biri (Bugünün başmüfettişi) bu hesapta yanlış var demiş. Demiş demesine ama yıl 70’ler bırakın hesap bilen ameleyi, Türkçe bilen amele arada bulasın….
Müteahit hiddetlenmiş sen ne anlarsın be çocuk.
Ecevit Usta genç amelesine bakıp emin misun uşak yanlış olmasın, durup dururken küstürmeyelim müteahhiti der gibi bir bakış atmış. Kendinden emin genç kafasını onaylar şekilde hafifçe aşağı bırakması ile Ecevit Usta da ısrarcı olur. Gürültü üzerine Yüklenici firma sahibi rahatsız olur ve sorar ne oluyor orada..
Müteahit; Efendim bu hesap bilmezler benim gibi koca bir mühendisin hesabına itiraz ediyor.
Firma sahibi bu sefer genç işçiye sorar; Anlat bakalım genç doğrusu nasıl?
Genç; Efendim duvar 300 metre tamam ama duvarın burasında yükseklik 2,5 metre iken aşağıda 3,5 metre, yani kot farkı var.  Dolayısıyla ortalama yükseklik 3 metre, 300 metre duvar boyu ile çarpınca  sonuç 900 metretül. Hesap 900 mtül üzerinden görülmelidir…
Patron müteahhite döner ve gencin haklı olduğunu söyler, hesabı düzeltmesini ister. Tam İşler tatlıya bağlanmış herkes evinin yolunu tutacak iken Ecevit usta o sihirli lafı eder " benim çırağın bile mühendis ey gidi mühendis bey.."
Şimdi gelelim esas meselemize, yani futbola;
Yıllardır futbolun içerisindeyim. Bazen tribünde maç izledim, en fanatik taraftarlarla. Bazen bilgisayar başında videolar izledim, yeni yetme scautlarla. Bazen top topladım amatör futbolcularla, bazen krampon taşıdım genç antrenörlerle. Uzun yıllardır hem bir izleyici olarak, hem de bir spor yazarı olarak spor camiası içerisinde bulundum. Velhasıl hem bir iş, hem bir aşk benimkisi..
İnsan  yıllarını verince bir çok tecrube kazanıyor haliyle..
Bu gözler kendisine Türk futbolunun mühendisi mimarı payesi verenlerin, 5/10 milyon eurolara aldıkları topçuların 100bin Euroluk topçuyu kesemediğini de gördü, büyük hayallerle transfer edilen yıldızların kadroya giremediğine de. Bu gözler asgari ücretle kurulan kadroların şampiyonluğa oynadığını da gördü, 80/100 milyon Euro gibi korkunç paralara oluşturulan kadroların sezonu yarılamadan topu attığını da.
Bu sebeple transfer sezonlarında çıkarılan kuru gürültüye, 10 futbolcu transfer etti, Sosa’yı aldı, Novak’ı aldı, şunu aldı, bunu aldı gibisinden algılara benim karnım tok.
Çünkü çok iyi biliyorum ki Fenerbahçe’ye 1,8 milyon $’a imza atan Novak,  Trabzonspor’da 850 bin $’a oynadığı futbolun çeyreğini oynamayacak, oynayamayacak.
Çünkü çok iyi biliyorum ki; Türk futbolunun kurtuluşu 36 yaşında ki Sosa’ya 3 milyon Euro vermek değil aynı mevkiide çok daha genç ve gelecek vaad eden oyuncuları Arjantin'de, Brezilya'da veya Afrika’da bulmaktan geçiyor. Hatta daha ötesi var Yusuf Yazıcılar, Uğurcan Çakırlar, Abdülkadir Ömürler, Abdulkadir Parmaklar üretmektedir geçiyor.
Sonuç olarak biz yanlış hesap yapan mühendis değil doğru hesap yapan amele kurtaracak. Bizi milyon Euro’ları saçan iş adamları değil, kılı kırk yaran alt yapıya yönelen amatör ruhlu idealist spor adamları kurtaracak. Bekleyip göreceğiz.
O zaman kalın sağlıcakla...