Gümüşhane deyince aklıma kadim bir tarih ve emsalsiz güzellikler gelir.
Gümüşhane deyince aklıma kadim bir tarih ve emsalsiz güzellikler gelir. Gümüşhane, Kuşakkaya’nın eteklerinde kurulmuş, Harşit Çayı’yla ikiye ayrılmış, dağların koynunda uyuyan nazenin bir güzeldir. Burada tarih ve doğal güzellikler bambaşka bir sentez oluşturur. Bu güzel şehir Tarihî İpek Yolu güzergâhı üzerindedir. Adını çok zengin gümüş madeni yataklarından almaktadır. Fakat burada gümüşün yanında altın gibi başka kıymetli madenler de bol miktarda vardır. Doğuda Bayburt, batıda Giresun, kuzeyde Trabzon ve güneyde Erzincan ile komşu olan bu şirin şehir, düşlerine 1210 metre yükseklikten bakmaktadır. Masmavi denizlerden uzak düştüğü için, dağlarla söyleşmektedir gece gündüz demeden. Harşit’in kulağına fısıldamaktadır dertlerini. Berrak sularıyla, yemyeşil vadisiyle, güler yüzlü, vatansever insanlarıyla aydınlık yarınlara yol almaktadır düşmanları çatlatırcasına.
Gümüşhane köklü bir tarihî kentimizdir. Tarihî İpek Yolu’nun üzerinde bulunan bu güzide şehir; altın, gümüş ve bakır madenleri bakımından zengin olduğu için değişik uygarlıklara sahne olmuştur. Şehrin tarihi milattan önce üç binli yıllara kadar götürülmektedir.
Bir açık hava müzesi görünümünde olan Gümüşhane, iki bin yıllık geçmişi olduğu bilinen tarihî İpek Yolu’nun Trabzon’la Doğu Anadolu’nun birbirine bağlandığı noktada bulunmaktadır. Öte yandan, eskiden Tebriz üzerinden Erzurum’a gelenler Gümüşhane üzerinden Trabzon’a ulaşmaktaydı. Gümüşhane bu mühim ticaret yolunun hassas noktasında yer almaktaydı. Bu konumundan dolayı Gümüşhane uzun yıllar önemini hep korumuştur.
Gümüşhane’nin tarihî kıymetleri günümüzde hak ettiği önemi kazanmıştır. Son yıllarda gözler, bu tarihî şehre çevrilmiştir. Gümüşhane’nin tarihî değerleriyle ilgili çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bu kıymetler geniş kitlelerle paylaşıldıkça, şehre olan ilgi daha da artmıştır.
Gümüşhane deyince aklıma birbirinden kıymetli söz üstatları, yani şairler gelir.
Gümüşhane deyince aklıma birbirinden kıymetli söz üstatları, yani şairler gelir. Şehirleri en iyi tasvir eden şairlerdir. Şairlerin şehirleri olduğu gibi, şehirlerin de şairleri vardır. Şairler kentlerin kimliğini en iyi açığa çıkaran, adeta şehrin röntgenini çeken söz ustalarıdır. Gümüşhane'nin de birbirinden kıymetli şairleri vardır. Onlar şehrin kültürel kaynaklarından beslendikleri gibi, şehrin kültürel kaynaklarını da beslemişlerdir. Bu değerleri açığa çıkarmak, gelecek nesillere tanıtmak ve aktarmak hem vefanın gereği hem de kökü mâzinin derinliklerine dayanan kültürümüzün yaşaması için olmazsa olmaz işlerdendir.
Hiç şüphesiz ki üzerinde kadim medeniyetimizin derin izlerini taşıyan Gümüşhane’miz de Anadolu’nun görülmeye ve sevilmeye değer bir yerleşim yeridir. Bu topraklardan da pek çok marifetli şairler çıkmıştır. Yedi Meşalecilerden Vasfi Mahir Kocatürk’ten tutun da Şinasi Özdenoğlu’na kadar, Talat Ülker'den Dilâver Cebeci'ye kadar, Nurettin Özdemir’den Âşık Zevrakî’ye kadar, Hüseyin Nihal Atsız’dan Zülfikar Yapar Kaleli’ye kadar, O. Nabi Üçüncüoğlu'dan Posuslu Nuri Baba (Âşık İlhamî)'ya kadar, İbrahim Okur(Âşık Figanî)'dan Hasan Odabaş'a kadar nice söz üstatları şiir ağlarını ördü bu topraklardan aldıkları güçle ve ilhamla. Yeni sesler ve yeni renkler filiz veriyor Gümüşhane’nin dağlarında, vadilerinde, Harşit’inde, Kelkit’inde ve Şiran’ında… Yeni sesler ve renkler kuruyan şiir dağlarını yeşertiyor, umutların filizlenmesine zemin hazırlıyor.