Umutsuz yaşamak olası değil. Ağacı su, insanı umut besler. İnsanoğlu umut tomurcuklarının yaprak açmasını, yaprak aralarını mesken tutan çiçeklerle taçlanmasını ister. Buna gelecek kaygısı diyoruz. Bir anlamda yaşayamadıklarımızı yaşanır görmek düşüncesi sendromu da denilebilir. Olumsuz örnek verilmediği gibi olumsuz ve umutsuz bir portföye sunmak bizleri mutlu kılmaz.

Meyve ağacını meyveleri, bahçeyi çiçekleri, dünyamızı da kadınlar güzelleştirir. Bunu fark edememek kadının ruhundaki yaratıcı dinamizmin, büyüleyici estetizmin farkında olamama hamlığını yaşamak demektir. Eğer adil bir terazide bir tartı gerçekleştirilecek olsa kadın erkekten birkaç kilo ağır gelir. Onların yaşama bakışları erkeklere göre daha farklı bir perspektiftendir ki, bu sevgi, saygıdan oluşan bir güzellik harmonisidir.

Kadının asırlardır süren istismarı ya da hor görülmesi, sosyal yaşamdan tecrit edilerek evde yaşamaya mahkum edilmesini hangi insani değer ile izah edeceğiz? Biz erkekler dünyanın tek egemen gücü müyüz? Sanmıyorum!.. Kadınların korunması dünyanın güzelliğinin var kılınmasıdır. Bunun herhangi bir felsefi ya da siyasi bir yanı yoktur. Çünkü bizi hayata hazırlayan, yaşamımızı ikame ettirmemizde en büyük destekçiler kadınlarımızdır. Dünyanın toplam on rengi mevcut ise bunun altısının kadınlara ait olduğu unutulmamalı.

Yaşantımızda bunca öneme sahip olan bu nadide değerlerin istismar edilerek, ayaklar altına alınmak, itip kalkmak istenmesi, her şeyden önemlisi ortaçağ anlayışıyla cinayetlere kurban edilmeleri nasıl izah edilecek? Bir yılda 320 kadınımızı cahilliğe, sadizme kurban verdik. Hepimiz bir anneye, kız kardeşe, eşlere ya da kız çocuklarına sahip değil miyiz? Kadına saygısızlık ve hoyratça yaklaşma cehaletinin yarattığı kadın cinayetleri ne kadar daha devam edecek? Çek, çak, çağız ifadeleriyle bir yere varılmaz! Manen bir huzur istiyorsak kadınların korunmasında elimizden gelen desteği sağlamalıyız.