KURBAN KALDIRILSIN… KÜRTAJ SERBEST BIRAKILSIN! Hollanda da tatilde olduğum dönemde bir aile ile tanıştım. Yaşadıkları masal gibi evin tam 180 yıllık bir bina olduğunu duyduğumda çok enteresan geldi bana. Fakat beni asıl hayretler içinde bırakan evin ke
KURBAN KALDIRILSIN… KÜRTAJ SERBEST BIRAKILSIN! Hollanda da tatilde olduğum dönemde bir aile ile tanıştım. Yaşadıkları masal gibi evin tam 180 yıllık bir bina olduğunu duyduğumda çok enteresan geldi bana. Fakat beni asıl hayretler içinde bırakan evin kendilerine dedelerinin babalarından kalmış olmasıydı. Ailece hala ruhu, hatıraları, yaşanmışlıkları olan o evde yaşıyorlardı İçim acıdı o an… Memleketimi düşündüm. Hangimiz dedelerimizin babalarından kalan evde yaşıyoruz? Diye vahlandım. Artan nüfusla birlikte büyük şehirlere göç edenler önce atalarından kalan evleri yok ettiler ne yazık ki… Sonra evin üzerinde bulunan arazileri. Sözüm ona daha modern bir gelecek uğruna hiç düşünmeden cahilce kıydık anılarla dolu evlerin beyaz boyalı duvarlarına. Sonrasında her yanı biçimsiz şekilsiz çirkin binalar kapladı. Ve o her yanı kaplayan ucube binalar görünmeyen büyük bir anafor gibi bizi de içine çekerek bir kültürün ortadan kaybolmasına yol açtı. Ne acıdır ki benim jenerasyonum o kültürden belki de geriye son kalan şanslılar… Biz, bize öğretilenleri bizden sonrakilere aktarmada başarılı olamadık. Zamana da, mekâna da yenildik. Renk renk saten yorganların geçirildiği beyaz göbekli nevresimlerin çocukları, hormonlu gıdaların sinsice vücutlarına yerleştirdiği göbeklerine teslim oldu… Sırf biraz daha şehirli görünebilme uğruna yok ettik o en güzel anları. Önce bayram günleri kurulan “ Bayram Yerlerini “ bir bir toprağa gömdük… Sonra “ Tatil “ denilen bahanenin arkasına sığınarak kapılarımızı kapattık kapımızı çalma ihtimali olan çocuklara. Yorgun beyinlerimizi bavulların içine tıkıp yollara döküldük koşa koşa geldiğimiz şehirlerden kaçarcasına adımlarla. Eş dosttan, komşu komşudan, akraba sülaleden vazgeçti buralarda. Oysa biz böyle mi büyüdük? Ne neşeli çocuklardık biz. Her zerrenin kıymetini bilen, manevi duyguları güçlü çocuklar… Hala sırf bayramda çok para verdi diye zihinlerimize kazıdığımız akrabalarımız var. Beyaz ütülü mendillerin yanına ponponlu çorap veren komşularımızın sevgiyle gülen yüzleri gözlerimizin önünde hala… Tadı hala damağımızda anne baklavaları… Bütün aileyi en büyük akrabanın evinde kurulan sofranın başında birleştiren kurban kavurmalarını kim unutabilir? Kolalanmış, ütülenmiş tepsi örtüleri, sadece misafire ikram edilen misafir kahve fincanlarını… Küs eltilerin, dargın kardeşlerin bayram barışmalarını hatırlamayanımız var mı? Ya aranıp bulunan ihtiyaç sahiplerine poşet poşet gönderilen kurbanlık etler karşılığında edilen dualarla gönüllere akan ılık iyilik çeşmelerinin seslerini… Unutabildik mi? Yeni bayramlıklarıyla evin içinde salınan sevinçli kardeş çığlıkları hala kulaklarımızda… En az beş çift ayakkabısı, üç çift Ugg’ı, iki çift spor ayakkabısı olan bir çocuğun bayramlığa sevinmesini bekleyemem artık. 10 lira harçlığı beğenmeyen, verdiğiniz mendile “ Bunu ne yapacağım?” diye soran bir çocuğun zamanın ötesine mi gerisine mi atladığını bilemeden ona bayramdan bahsetmek... Artık moda olan “ Şekerim biz bu bayram yoğuz. “ Diyen bir ailede yetişen evlatlarımız geliyor gözümün önüne. Akıp giden zamana ayak uydururken maneviyattan, merhametten, şefkatten uzaklaşarak süratle birbirinden koparak parçalanan bireylere dönüşen bizlerin, geçmişe sahip çıkamadan bizden sonrakilere yaşatacağı “ Bayram Duygusunu “ düşünürken umutlarım soluyor bir bir. Çalışan tek evladını askere yollayan bir annenin alamadığı 100 gram et’i, gittiği asker ocağında devletin ona vereceği 30 lirayı dört gözle bekleyen o evladı görmezden gelerek, tatil yoluna düşerken “ Kimin bayramı ?” diyorum… “ Amaaaan oğlan da, kız da tatile gitti. Nasılsa gelen olmaz ” diye artık el sürülmeyen oklavalar mutfağın bir köşesinde anılarını yâd ederken, “ Neyin bayramı?” demek geliyor içimden. Elimizde bir kalan kurbanlıklarımız varken onlara da “ Hayvan Katliamı “ diyen düşüncelerin “ Kürtaj Serbest Bırakılsın “ pankartları sanırım her geçen gün yitip giden insanlığımızı özetliyor gibi…