Elli yedi... Elli sekiz... Elli dokuz Ve tam bir dakika. Tam bir dakikadır göz kapaklarım gözlerime siper olmuş yatağımda yatıyordum kendimi uykuya tamamen teslim etmiştim fakat uyku yakınımdan dahi geçmiyordu sabırsız davranıp gözlerimi açıp yataktan kalktım. Gözümün ucu camın ardındaki zifiri karanlığa kaydı, karanlık düşüncelerimi temsil ediyordu, yaşadığım umutsuzluğun düşüncelerimi boyamış olduğu rengi temsil ediyordu. Ben camı boş gözlerle izlerken arkamdan gelen ses, kapı gıcırdaması. Olduğum yerde zıplamama sebep oldu gözlerimi kapıya çevirdim, kısık bir sesle konuştum "anne? baba?" cevap yoktu, uzun zaman önce tatlı uykularına dalmış olmalıydılar tıpkı benimde uyuyor olmam gerektiği gibi gözümü kapıdan çevirir çevirmez bir gıcırtı daha duydum bütün bedenimi o an korku ele geçirmişti zihnim benimle oyun oynuyordu kelimeler boğazımdan yükselemiyor, oldukları yere diziliyorlardı derin bir nefes aldım ve yatağıma dönmek için bir hamle yaptığımda gördüğüm manzara karşısında korku zihnimin örümcek ağı yapmış köşelerine dahi ulaştı, ellerim titriyordu . Alnımda oluşan ter tanelerini hissediyordum, endişe.
Yatağımın üzerinde oturan küçük bir kız görüyordum 5 yada 6 yaşlarında
Sanki 10 yıl önceye geri dönmüş, aynaya bakıyordum ama hayır, hala aynı bedendeydim ve karşımda küçüklüğüm duruyordu,  bacaklarını yatağın ucundan uzatmış... Karşımda küçüklüğüm duruyordu. kü-çük-lü-ğüm.
yutkundum
kızın yüzüne alaycıl bir gülümseme yayılırken dikkatlice onu izledim
gözlerimi bir an okadar sıkı kapattım ki oradan kaybolması için her şeyimi verebilirdim, kalp atışlarım  hızlanmıştı normal kavramının epey uzağındaki ritimleri çıplak kulağımla duyabiliyordum. Avuç içlerimle kulaklarımı kapayıp "git!" diye bağırdım. lütfen.
tekrar ve tekrar bağırdım fakat bağırışlarım küçük kızın gülümsemesini yüzüne daha çok yaymaktan başka bir işe yaramıyordu, tiz sesinle küçük çaplı bir kahkaha attı ardından ağzından çıkan kelime yüzündeki bütün çizgileri yok etmiş, yukarıya doğru kıvrılmış dudağını düz bir çizgi haline getirmişti "zavallı." 
dudaklarından dökülen kelime zihnime işlenmişti, zavallı. 
göğsümün sıkıştığını hissediyordum kollarımdaki bütün tüyler diken diken olmuştu 
"burada değilsin." diye sayıkladım ... Tekrar "burada değilsin." 
gözlerini kırpıştırdı ve "beni görüyorsun." dedi 
ayağa kalkıp bana doğru bir adım attı, tepki veremiyordum bedenim oradan kaçmak için can atıyordu fakat ayaklarım sanki zemine çivilenmişti hareket etme algım kaybolmuştu. 
"beni duyuyorsun." dedi yüz hatları bu kadar yumuşak küçük bir kızın ifadesi nasıl bu kadar ürkütücü olabilir diye düşündüm bu ifadeyi ona gözleri kazandırıyordu, koyu kahverengi gözlerinde kaybolmuşluk vardı çaresizdi ve kimsesizdi bunu görüyordum... bu tanıdık kaybolmuşluğu aslında her sabah aynaya baktığımda da görüyordum
Diğer adımında aramızdaki boşluğu doldurarak ben henüz ne olduğunu anlamadan küçük elini koluma değdirdi bir kaç saniyeliğine nefesimi tuttum, kızın ses tonu olabildiği kadar sert çıkıyordu "beni hissediyorsun." dedi
ve devam etti "o zaman buradayım."
hayır.hayır.hayır değilsin.
"Tanrı seni affetmeyecek." söylediği cümle karşısında güçsüzdüm, yutkundum bunu nereden bilecekti? Tanrım beni affet.
elini kolumdan kurtardım, parmak uçlarının değdiği yerler yanıyordu. geriye doğru bir kaç adım attım, "Yalan." dedi ona anlamayan bakışlarımı yönelttim "Yalanların." dedi
Tanrım beni affet. 
"Ölüm yakında ve Leza var oluşunda ardında."
Hayır! Kuşkusuz o (cehennem) Leza (kor halinde saf bir ateş)tir. Derileri
kavurur, soyar. (Mearic 15-16)
Leza. Leza beni beklemiyor. Tanrım. Tanrım beni affet.
"Hayır." dilimin ucuna kadar gelmiş onca sözcük, cümleden dışarıya çıkabilen tek kelime bu olmuştu, sesimdeki inkar hissediliyordu göz pınarlarımdan intihar eden yaşlara aldırmadan bir kaç adım daha geri gittim küçük kızdan uzaklaşmak kendimi daha güvenli hissettiriyordu, kendimden uzaklaşmak daha güvenliydi.
"Leza." fısıldamıştı cevap veremiyordum dilim benden bağımsızdı, konuşamıyordum.
"Ölüm..." duraksadı, "Ölümü unuttukça yalanların ve günahların birikiyor ve ölümü unutmak senin kaderin."
Kader... ölüm var ölüm. Ölüm. Ölüm tekrar et unutma. Ölüm.
Kız yüzünü buruşturup üzerime diktiği gözlerini devirdi "aptal!"
"Yalanlarından uzaklaş."
"neden burdasın." diyebildim en sonunda. yüzü aniden bir hüzüne büründü,  kızgınlık ve sertlik tamamen kaybolmuştu ve hissettiği üzüntü kelimelerinden önce bana ulaşmıştı "seni uyarmak için." dedi "bana iyi davran."
kendine iyi davran...
"Bende günahkar kullarındanım Allahım...
Benim gibi kulun çok dünyada! 
ekmek derdi aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini
Zaten yediğimiz ne ki hatırda olsun.
Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım...
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...
Meleklerin sana bunları söyleyemezler
Artık pek yarattığın gibi değil dünya
İnsanlar hem sabuna karıştı hem suya
Ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım.."
 (turgut uyar arz-ıhal)
ZEYNEP TUĞÇE KORKUT