Osmanlı İmparatorluğu’nun en bunalımlı günlerinde hayata gözlerini açan Abdülaziz, doğduğunda büyük bir padişah olacağı hayal edilmiş hatta yeni Yavuz Sultan Selim olarak görülmüştür. Babası II. Mahmut’un ardından kardeşi Abdülmecid tahta geçmiş Abdülaziz de sıranın kendisine gelmesini beklemiş ve 1861’de Osmanlı tahtına oturmuştur.

Abdülaziz’in, Osmanlı’yı ayağa kaldıracağı düşünülmüştür. Gerçekten de ilk günlerinde maliyeyi denetim altına alan padişah, Tanzimat reformlarının uygulanması için seferber olmuştur.
Ülke içinde (Mısır) seyahatlere çıkan Sultan Aziz, en büyük hayali olan güçlü bir donanma kurmak için harekete geçmiştir. Bu kapsamda büyük çabalarla yeni bir donanma oluşturulmuştur.
Fakat Sultan Aziz’i en fazla sıkıntıya sokan gelişmeler Balkanlar’da yaşanmıştır. Sırplar ve Karadağlılar bu dönemde isyan ateşini yakmış fakat Osmanlı Devleti bir türlü bu gelişmelere önlem alamamıştır. 
İç politikada ise 1871’e kadar yönetim daha çok Ali ve Fuad Paşalar tarafından idare edilmiş bu sayede büyük bir kaos çıkmadan belli oranda tutarlı politikalar takip edilmiştir. Fakat Ali Paşa’nın 1871’de vefatının ardından Mahmud Nedim Paşa’nın sadarete gelişi, bütün dengeleri değiştirmiştir.
Rus yanlısı olduğu için “Nedimof” lakabıyla anılan Mahmud Nedim Paşa’nın politikaları Avrupa’ya karşı Osmanlı’yı zor duruma düşürmüştür. Fakat Sultan Aziz’e asıl tepki ülke içinde oluşan muhalefetten gelmiştir.

Genç Türkler adı verilen bir grup aydın, memleketin Ortaçağ’dan kalma bir sistemle idare edilmesini hazmedemiyordu. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi aydınlar anayasal bir sisteme geçilmesi için bazı girişimlerde bulunmuşlar fakat gelen tepkiler üzerine ülke dışına çıkmışlardır.

Türk siyasi tarihinde ilk sansür Sultan Abdülaziz döneminde uygulanmıştır. Zira kendisine sert eleştiriler getiren aydınların sesini kısmak isteyen Sultan Aziz, Kararname-i Âli adıyla sansür nizamnamesini çıkarmak zorunda kalmıştır.

Abdülaziz, döneminde Osmanlı borçları büyük bir meblağa ulaşmıştır. Avrupa’ya giden ilk padişah olan Sultan Aziz, dönüşünde burada gördüklerinin etkisiyle yeni saraylar yaptırmış, bozuk olan mâli sistem iyice çökmüştür.

Bunun neticesinde 30 Ekim 1875 tarihinde “Ramazan Kararnamesi” yani maliyenin iflası ve borçların ödenmesi ile ilgili bir kararname ilan edilmiştir. Nisan 1876 tarihinden sonra ise borç geri ödemeleri tamamen durdurulmuştur.

Mâli çöküş, Balkanlar’da yanan isyan ateşinin söndürülememesi gibi gelişmeler içte ve dışta devletin prestijinin sarsılmasına neden olmuştur. Nihayet ülke içinde Genç Türklerle irtibatlı bir muhalif ekip meydana gelmiştir. 

Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü, Şeyhülislam Hayrullah Efendi’den oluşan ve halk arasında “erkân-ı erbaa” adı verilen bu dört kişi Sultan Aziz’i, bir gece darbe ile tahttan indirmiştir.
Devrik padişah, önce Topkapı Sarayı’na daha sonra Feriye Sarayı’na kapatılmıştır. Bir gece Hüseyin Avni Paşa’nın örgütlediği suikast timi, Sultan Aziz’in odasına girerek bileklerini kesmiş ve olaya intihar süsü verilmiştir.

Hastaneye dahi kaldırılmayan, herkesin gözü önünde adeta çırpına çırpına can veren Sultan Aziz’in bu şekilde öldürülmesi vicdanlarda büyük bir yara bırakmıştır. Zira dehşet verici bu olay sonradan dillere dolaşacak şu sözlerle ifade edilmiştir:
Seni tahttan indirdiler. 
Üç çifteye bindirdiler. 
Topkapı’ya gönderdiler, 
Uyan Sultan Aziz uyan, kan ağlıyor bütün cihan