Cumhuriyetimizin ilanının 102’nci yılını kutluyoruz. Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşları tarafından hazırlanan ve devlet yönetiminin cumhuriyet şekline dönüştürülmesini içeren kanun teklifi TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Böylece devletin yönetim şekli belli olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele kahramanı ve TBMM Başkanı olarak devam ettirdiği payelerine bir yenisini daha ekleyerek Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Cumhuriyetin ilanının ardından ertesi yıl yani 26 Ekim 1924’de TBMM’ye verilen 986 numaralı kararname ile 29 Ekim gününün Cumhuriyet’in ilan edildiği tarih olduğu kabul edilmiştir. Yine bu kararnameye göre Cumhuriyet Bayramı’nın, 101 pare top atışı ve planlanacak olan özel bir programla kutlanmasına karar verilmiştir.

Böylelikle Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan’ın ardından kabul edilen ikinci milli bayramımız olmuştur. 1924 yılı içerisinde yapılan ilk kutlama ve törenler tamamen devlet tarafından organize edilmiş, kutlamalar gayet sistemli bir şekilde yapılmış ve halk bayrama büyük bir oranda katılım sağlamıştır.

Cumhuriyetin ilanı sonrası 1926 yılında Irak sınırı meselesi halledilmiş, Musul-Kerkük tüm gayretlere rağmen vatan toprakları dışında kalmıştır. Buna karşın 1939’da daha önce Fransa’ya bırakılan Hatay, anavatana katılmış böylece bugünkü sınırlarımız ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyet, halka dayalı idare şeklini benimsemiştir. Fakat demokrasiye geçiş süreci sancılı olmuştur. Zira Cumhuriyet, hâkimiyeti yani devleti yönetme yetkisini millete vermesine rağmen uzun süre demokrasiye tam manasıyla geçiş yapılamamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Paşa’nın eski silah arkadaşlarının kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile 1930’da Gazi’nin direktifiyle teşekkül eden Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi çok partili demokrasi denemeleri başarısızlıkla neticelenmiştir.

Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçişi 1946’yılına kadar, gerçekten serbest ve adil bir seçime duyduğu özlem 1950’ye kadar sürmüştür.

Genç Cumhuriyeti en fazla zorlayan nokta iktisadi sıkıntılar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun bilhassa son yıllarında batılı devletlere verdiği ekonomik ayrıcalıklar, yeni rejimin elini zorlaştırmıştır.

Bunun üzerine kökeni İttihat ve Terakki dönemine dayanan yeni bir formül üzerinde durularak “Milli İktisat” projesi hayata geçirilmiştir. Bu projede sermayenin gayrimüslim unsurlardan alınarak Türk ve Müslümanlara verilmesi öngörülmüş fakat 1929 yılında patlak veren ekonomik buhran nedeniyle istenilen neticeler elde edilememiştir. Neticede Anadolu köylüsü ekonomik sıkıntılardan kurtulamamış ilerleyen yıllarda tası tarağı toplayarak şehre göç etmeye başlamıştır. Böylece büyük şehirlerde gecekondular oluşmuş, bu durum başka sosyal sorunların da fitilini ateşlemiştir.

Kuruluşunun ilk yıllarında ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarını tam manasıyla halledemeyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, ilerleyen yıllarda bir de askeri müdahaleler yaşanmıştır. Her 10 yılda bir müdahale edilen Türk siyasi hayatı, bir türlü tam manasıyla istikrara kavuşamamıştır.

Görüldüğü gibi Cumhuriyetimiz 102 yıl içinde ekonomik ve siyasal sıkıntılardan, terör belasına, darbelerden iç ve dış politik krizlere değin birçok badireler atlatmıştır. Bizlere düşen görev, bu kriz ve buhranları iyi tahlil ederek hatalardan dersler çıkarmak olmalıdır.

Bu yapılırken geçmişle hesaplaşarak ayrılıklar yaratmak yerine, elde edilen birikimin verdiği tecrübeyle hareket edilmelidir.
Son olarak Cumhuriyetin ilanının 102’nci yılını kutluyor, birlik ve beraberlik ruhu içinde nice bayramlara kavuşmayı diliyorum. Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarımızı, saygı ve rahmetle anıyorum.