Elemelere Hollanda’yı 4 golle mağlup ederek muhteşem bir zaferle başlayan A Milli Futbol Takımımız ardından deplasmanda Norveç’i 3-0 mağlup edince,  Letonya, Karadağ ve Cebelitarık gibi bizim klasımızda olmayan takımların bulunduğu gruptan lider olarak çıkıp Dünya Kupasına katılacağımızdan emindik.

Zira Norveç ile evimizde oynayacaktık, bu yolda bize rakip olacak Hollanda’yı da farklı yenmiştik. Bunlara rövanşta yenilsek bile 3 fark yiyecek değildik ya..

‘En kötü  averajla 1. Oluruz’ diyorduk..

Ne var ki bu hesap maalesef tutmadı.

Bunda özellikle 2-0 galipken 96. dakikada yenilen frikik golüyle 2 puan kaybedilen Karadağ maçını ve İstanbul medyasında yaratılan  çok saçma Uğurcan-Altay polemiği ile, teknik direktör Şenol Güneş ile milli takımlardan sorumlu yönetici Hamit Altıntop arasındaki gerginliğin de! büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Sonuçta, Türkiye ile kıyaslandığında BAL Ligi takımları gibi kalan İran ve Katar Dünya Kupasında boy gösterirken, Türkiye maçları TV’den izliyor.

Aslında izleyiciler için bu Dünya Kupasında eski tatlar da yok gibi.

En azından benim için öyle..

Bizim katılmayışımızın dışında, kiralık taraftarlarla dolu , futbolun gerçek ruhunu tam yansıtamayan tribünler..

Zamansız yapıldığı için ara verilen maçlar yüzünden Trabzonsporsuz geçecek  bir ay..

İzlesen de olur, izlemesen de duygusunu ağır bastırdı futbolseverlerde..

Hem, kiralık taraftarların tribünleri doldurduğu Dünya Kupası mı olur?

Dünya Kupası denilince benim aklıma Tüm Türkiye’nin bir ay boyunca mutluluk denizinde yüzüp, caddelerin, sokakların karnaval yerine döndüğü 2002 Dünya Kupası geliyor.

Hani o finali son anda kaçırıp Dünya Üçüncüsü olduğumuz..

Yine de, sırf başında Trabzonlu bir teknik adam Şenol Güneş olduğu için birilerinin bu büyük zafere dudak büküp ’Şampiyon olmalıydık’ diyerek beğenmediği, 2002 Dünya Kupası..

Goller aklımızda, tadı damağımızda..

Ne günlerdi be..

Bu arada sosyal medyada Milli Takımın Alman Teknik Direktörü Stefan Kuntz’un Katar’da maçları izlerken tribünde çekilmiş bir fotoğrafını görüp altında da ‘ Gelecekteki rakiplerimizi izliyorum’ yazısını okuyunca, üstat Özdemir Asaf’ın şu dizeleri geldi aklıma;

Her şeyi zamana bıraktık.

Zamanımız var mı?

Bilmeden...

 ***

Ey gidi hocam..

İnşallah dediğin olur da, şu ana kadar öğrenmen lazımdı..

Bizde teknik adamların kaderi  iki yenilgiye bakar!..

ŞİKAYET DEĞİL ÇÖZÜM!

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, birkaç gün önce verdiği bir demeçte ‘Varsa yoksa yabancı. Şimdi ben bugün desem ki 'Yabancı serbest', herhalde herkes 20-30 tane yabancı alır. Bu ne büyük yabancı aşkı’ demiş..

İyi etmiş te, Sayın Başkan oturduğunuz koltuk, şikayet değil, çözüm yeri..

11 oyuncunun 8 inin yabancı olduğu ligimizde, milli takım bir santrafor bulamıyor da, 31 maçta ikisi  aynı maçta penaltıdan olmak üzere toplam 3 gol atmış  dışarıdan elen bir Enes’ten medet umuyorsa, bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçti bile..

Yabacı elbette olacak.

Trabzonspor için konuşursak bir Marek Mamsik’e,  Bakasetas’a  kim laf edebilir?

Edemez.

Lakin  hiçbir kriter olmadan her isteyenin gelip forma giydiği ligimizde milyon ,milyon  Dolar’lar, Euro’lar,  Süper Ligde  Süper Emekliliğini yaşaması için yabancılara gidiyorsa..

Yine sizin de dediğiniz gibi ;Arda Güler gibi 3 maç peş peşe oynasa çok  büyük  bir yıldız olacak 17 yaşındaki bir pırlanta  oyun girmek için son 10 dakikayı bekliyorsa..

Trabzonspor bile neredeyse  semtine hiç uğramayan  birine  bu günkü kurdan yıllık 30 milyon (Trilyon)  ödüyor,ve bunu iki yıl ödemeye devam edecekse..

Yedekten giren bir başka  yabancıya sırf 3 milyon Euro’nun üzerinde imza parası veriyorsa..

Bu yüzden asla ödemeyecek borçlarla baş başa kalmalarına rağmen kulüpler aynı yanlışları yapmaya  ısrar ve inatla devam ediyorsa..

Hiç önemli değildir onun bunun hatırı,..

Tez elden vurmak lazımdır satırı..

Bu bölüme son verirken merhum Özkan Sümer’in bir sözünü hatırlatarak bitirelim.

‘Avrupa’nın hurdalarını alarak Avrupa’yla yarışmak gibi bir saçmalık olabilir mi ya..’

KAPATMA CEZASI OLMALI

Bu zincir marketlerin keyfi zamlarının sonu gelmiyor.

Bu gün aldığını, yarın aynı paraya alırsan şanslısın..

Hadi aldın diyelim..

Parasını ödeyeceksin kasada kimse yok..

Niye?

Elemanların elinde yeni fiyat etiketi, ha bire ürünlere yapıştırmakla meşguller.

Yapılan kontrollerde bunlara verilen yüksek cezalara rağmen değişen bir şey olmuyor.

Çünkü , cezanın fazlasını anında  fiyatlara yansıtıyorlar.

Yapıştır babam yapıştır!

Bence para cezasının yanında kapatma cezası da verilmeli..

3 gün, 5 gün, 10 gün..

Kapısına da yazacaksın “Fahiş fiyatla mal sattığı için kapatılmıştır.”