Türkiye, tarih boyunca birçok badire atlatmış, birçok iç ve dış tehditle karşı karşıya kalmış bir ülkedir.
1809'dan bu yana yaşanan isyanlar, özellikle dış destekli terör hareketleri, bu coğrafyada ayakta kalmanın ve bağımsızlığını sürdürmenin ne kadar zor ve pahalı bir bedel gerektirdiğini hepimize göstermiştir.
Osmanlı döneminde 1809 ile 1920 yılları arasında 13 isyan yaşandı.
Cumhuriyetin ilanından sonra yani Cumhuriyet döneminde 1924’ten 2025’e kadar toplam 25 isyan hareketi yaşandı Türkiye’de.
25 farklı isyan hareketi yaşanmış ve bunların büyük çoğunluğu dış bağlantılarla desteklenmiştir.
Bu, tesadüf değildir.
Türkiye'nin jeopolitik önemi, tarihsel mirası ve millet iradesine dayanan devlet yapısı, her zaman birilerini rahatsız etmiştir.
Yakın tarihe, özellikle son 50 yıla baktığımızda ise karşımıza iki büyük proje çıkar.
PKK ve FETÖ.
Her iki örgüt de farklı kılıklar ve söylemlerle ortaya çıkmış olsa da arkalarındaki güçlerin hedefi aynıdır.
Türkiye’nin iç huzurunu bozmak, milli birliği parçalamak ve devletin bağımsız karar alma mekanizmalarını felç etmektir.
Bu örgütlerin temelleri, 1960’larda Amerika’nın “Barış Gönüllüleri” adı altında yürüttüğü sözde yardım programlarıyla atılmıştır.
Gerçekte ise bu gönüllüler, kültürel etki ajanları ve istihbarat unsurları olarak faaliyet göstermiştir.
FETÖ’nün devletin içine sızarak gerçekleştirdiği 15 Temmuz hain darbe girişimi ve PKK’nın yıllarca süren kanlı eylemleri, Türkiye'nin en karanlık dönemlerine damga vurmuştur.
Ancak bu karanlık, güçlü bir liderliğin, halk iradesinin ve kararlı bir devlet duruşunun birleşimiyle aydınlığa dönüşmüştür.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye, bu iki terör örgütüne karşı eş zamanlı ve çok boyutlu bir mücadele yürütmüştür.
Gerek askeri, gerek istihbari, gerekse siyasi alanda atılan adımlar, bu örgütlerin hareket kabiliyetini sıfırlamıştır.
PKK, artık eylem yapamaz hale gelmiş, FETÖ ise yurtdışında dağınık ve etkisiz bir yapıya dönüşmüştür.
Bu başarıda Erdoğan’ın dirayetli duruşu kadar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin milli duruşunun da büyük payı vardır.
Teröre karşı oluşturulan milli mutabakat, Türkiye’yi bu noktaya taşımıştır.
Bugün gelinen nokta, terör örgütlerinin silahla değil, umutsuzlukla, çaresizlikle geri çekildiği bir noktadır.
PKK artık feshedilen bir yapı değil, pes eden bir yapıdır.
Bu fark, Türkiye’nin başarısının altını çizen en önemli göstergedir.
Silah bırakmak bir tercih değil, mecburiyettir onlar için.
Çünkü karşılarında artık güçlü, kararlı ve içerideki iş birlikçilerini temizlemiş bir Türkiye vardır.
Bu mücadelede emeği geçen tüm siyasi aktörlere, kahraman güvenlik güçlerine, istihbarat birimlerine ve en önemlisi bu mücadelenin gerçek sahibi olan aziz Türk milletine teşekkür borçluyuz.
Terörsüz bir Türkiye artık hayal değil, somut bir gerçekliktir.
Bu, sadece bir zafer değil; aynı zamanda yeni bir başlangıcın, barış ve istikrar dolu bir geleceğin kapısını aralayan bir dönüm noktasıdır.
PKK feshetmedi.
Pes etti
Ve bu, Türkiye’nin kazandığı en anlamlı zaferlerden biridir.