Bir kitap, bir film bazen bir cümle insan hayatında önemli dönüşümlere neden olabilir.  Sizi bir yerlerden alıp başka bir yerlere götürebilir. Tutum, davranış, yaklaşımlar bütün ezberleri bozacak şekilde yeni bir hale bürünebilir. Geldiğiniz, kendinizi bulduğunuz yer bazılarına göre eleştirilebilir, yadırganabilir hatta kınanabilir de.

Robin Willams’ın başrolünü oynadığı en iyi özgün senaryo Oscar’ını kazanmış “Ölü Ozanlar Derneği” ezber bozan filmlerden biridir. Film, çoğunluk için “carpe diem-günü yaşa” felsefesini ifade etse de zamanın ruhunu yakalayan, basma kalıplara meydan okuyan bir içeriğe sahip olması nedeniyle benzerlerinden ayrılır.

Döneminin en popüler akademisi özelliğini uyguladığı gelenekçi ve katı eğitim kurallarından almış bir okulda, zamanında yine o okuldan mezun olmuş yenilikçi bir öğretmenin ve öğrencilerinin maruz kaldığı durumları değişim ve direnç pencerelerinden perdeye yansıtır.

Filmin asıl önemi; öğrencilerin sıranın üzerine çıkarıldığı sınıf sahnesindeki “bakış açını değiştir” mesajıdır. Tıpkı Şener Şen ve Cem Yılmaz’ın başrol oynadığı “Av Mevsimi” filminde komiser yardımcısı Deli İdris’in vurulma sahnesinde olduğu gibi.

Bakış açısını değiştirmek, alışılmış yaklaşım, metot ve analizlerin dışına çıkarak olaylara, kişilere ve nesnelere farklı açılardan bakmayı esas alır. Bakabilme becerisi bazen sıradan olayları bazen de hayati konuları geniş perspektiften görebilmeyi sağlar.

Dünün doğruları bugünün yanlışları, dünün yanlışları ise bugünün doğruları olabilecek hareketli, değişken çok hassas bir süreçten geçiyoruz. Okumakta, mana vermekte çok zorlandığımız yeni durumlar ile karşı karşıyayız. Doğru analiz yapıp, doğru kararlar alabilmek için farklı bakış açıları kadar önemli itidalli olmayı, sakin kalabilmeyi başarmamız gereken günleri yaşıyoruz.

Narin, hassas, kırılgan bu süreci zafer, ihanet, gaflet gürültü tantanasına kurban edebilecek kişi ve kesimlere karşı daha dikkatli ve temkinli olmalıyız.

Pamuklara sarmamız, incitmememiz gereken başta şehit yakınları ve gaziler olmak üzere bu konuyla dertlenmiş insanlarımız var. Herşeyden önce şehitlerimizin aziz hatırası var.

Güçlü tarihi bir geçmişe ve zemine sahip kadim bir millet olmakla birlikte çatırdamaya, kaşımaya müsait yer yer fay hatlarımız var. Sadece zeminde değil gönlümüzde de çok kırıklıklar, yaşanmışlıklar, kardeş kavgaları var.

An itibariyle ezber bozan bir durum ile karşı karşıyayız. Yarım asra yakın mücadele ettiğimiz, canımızı alan, paramızı çalan bir terör duvarın önündeyiz. Ya burada oyalanmaya, enerjimizi harcamaya devam edeceğiz ya da bu duvarı aşacağız.

Dokunanı yakan ateşli bir sahada çözüm odaklı politikalar üretmek için duvarın varlığını kabul edecek ama sadece duvara odaklanmayacağız. Duvarın arkasını da görebilecek ferasetle zamanın ruhunu yakalayarak duvarı aşabilecek kudreti ortaya koyacağız.

Ekim ayında Devlet Bahçeli’nin terörist başına silahların bırakılması için çağrı yapmaya davet etmesiyle başlayan süreç bölücü terör örgütünün fesih kararı almasıyla önemli bir eşiğe gelmiş oldu. Bundan sonra sürecin nereye evrileceğini bakış açıları belirleyecek.

Birbiri ardına yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalar, şehitlerimizi ve onların gözü yaşlı anne ve çocuklarının Türk bayrağına sarılı tabutları öpmeleri gözlerimizin önüne geldi. Kimin aklına ya da gözünün önüne gelmez ki? Acılarımız tazelendi. Ve kafamızda “boşuna mıydı” diye başlayan onlarca deli soru belirdi. Verilen mücadele, akan kan ve giden on binlerce can.

Şimdi belki de en zor olanı yapmalıyız. O günlerde takındığımız tavrı, vakur duruşu şimdi daha güçlü bir şekilde göstermeliyiz.

Bundan sonra kınalı kuzular, Mehmetçikler kahpe bir kurşunla ölmeyecekse, bir anne çocuğu için ağıtlar yakmayacaksa, çocukları babaları için göz yaşı dökmeyecekse bu çok kıymetli bir durum değil midir?

Zamanında açılım süreci adı altında daha önce denenmemiş bir şey denendi fakat FETÖristler nedeniyle süreç baltalandı. Şimdi farklı bir süreç bizleri bekliyor. Terör örgütünün silah bıraktık açıklaması elbette yeterli değil. Sahadaki pratik yansıması takip edilecek, tespitler yapılacak ve arkasından yasal süreçler gelecek.

Terörist başı bizim nazarımızda yine terörist başıdır ve öyle kalacak. Yine bu sayfalarda 2 Kasım’daki yazımda belirttiğim gibi İmralı’dan çıkışı tabutla olacaktır.

Bu milletin kırmızı çizgisi kırmızı Türk bayrağıdır. Her zamanki gibi yurdun dört bir yanında ay yıldızlı bayrağımız dalgalanmaya devam edecektir.

Söylentilere, fısıltılara, dedikodulara kulak asmayın. Bırakın topraklarımızda Kürt devleti ya da federatif bir yapı kurulmasına müsaade etmeyi sınır ötesinde dahi bölücü terör örgütü ile mücadele eden, alan daraltan devlet aklı kudretli bir şekilde bu süreci yürütmektedir.

Batıdan eski desteği göremeyen, dağa çıkaracak kullanışlı eleman bulamayan, milletin ve devletin çelik gibi iradesi karşısında dağa sıkışan terör örgütünün silah bırakması kaçınılmaz bir sondu ve zamanı gelmişti.

Bu tarihi eşiği itidalli ve sabırlı bir şekilde geçersek ‘Terörsüz Türkiye” çok uzakta değil.

Yeterince canımız yanmadı mı? Analar artık sevinçten ağlasın. Biraz sakin kalalım ve bekleyelim. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

Vatan, millet, bayrak uğruna canlarını feda eden kahraman şehitlerimize rahmet ve minnetle…