Rojin Kabaiş henüz hayatının baharındaydı. 15 Ekim 2024’te Van Gölü kıyısında cansız bedeni bulunduğunda, hepimizin yüreğine bir taş oturdu. Henüz çocuk sayılacak yaşta, umutla dolu bir gelecek karanlığa karıştı.

6 Kasım tarihli Adli Tıp raporunda “iki farklı erkeğe ait DNA örneği bulundu” denildi, ancak “şüpheli bir bulguya rastlanmadı.”

Yani fail yok.

Adalet yok.

Bir baba çıktı, acı dolu bir cümle kurdu: “Ben zengin olsaydım, bu olay çözülürdü.” Bu söz, evladını kaybeden bir babanın sitemiydi.

Çünkü o baba umutsuz, yalnız, görülmeme hissini yaşıyordu.

Bir yıl geçmeden, Ahmet Minguzzi davasında iki sanığa müebbet verilirken diğer ikisi beraat etti. Bir anne, elinde evladının fotoğrafıyla ağlarken, “Diğerleri neden ceza almadı?” diye soruyordu.

O sorunun cevabı kimsede yoktu. Ama o sorunun acısı, hepimizin kalbinde. İstatistiklerde kaybolan bu isimlerin birer insan olduğu unutuluyor.

Rojin bir evlattı.

Ahmet bir gülüşü, bir hayali, bir geleceği temsil eden çocuktu.

Onlar artık aramızda olmasalar da, adlarının yaşaması bizim elimizde.

Kadınlar öldürülüyor, çocuklar istismar ediliyor. Her “araştırılmasına gerek yok” denilen önerge, bir başka Rojin’i sessizliğe gömüyor.

Her cezasız kalan dosya, bir başka Ahmet’i mezarsız bırakıyor. Adalet geciktiğinde, aslında hiç gelmemiş olur. Bir toplum, adaletsizlik karşısında sustuğunda, kendi vicdanını da yitirir. Ve biz, sessiz kalamayız.

Rojin için, Ahmet için, adını bilmediğimiz binlercesi için…

Bu kez susmamak gerekiyor.

Bu kez unutmamak gerekiyor.

Belki de en çok, bir daha hiçbir gencin adını böyle acı hikâyelerde anmamak için.

Adalet, ancak hatırlayanların omzunda yükselir.