İnsan, böyle yazılara nasıl ve nereden başlayacağını bilemiyor. Hem, küsülecek onca insan varken şairlerin günahı ne? Önce övüp göklere mi çıkarsam?

Sonra!

Yedinci kattan aşağıya mı bıraksam?

Bi baksam yerle yeksan… Tuzla buz…

Yoksa!

***

Osmanlı’nın son yıllarıyla Cumhuriyet’e damgasını vuran…

Sessiz Gemi’yle… Akıncılar’la… Endülüs’te Raks’la…

Rindlerin Akşamı’yla gönüllere taht kuran dev şair…

On yıllık Paris macerasının ardından...

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel” dediği İstanbul’a dönünce…

Devrin tanınmış yazarlarından Yakup Kadri, bir sergide onu dönemin en güzel kadınlarından Ressam Celile Hanımla tanıştırır.

Heybeliada Bahriye Mektebinde okuyan Nazım Hikmet’in annesiyle…

Necip Fazıl da bu okulda okumaktadır.

***

Hikâye uzun…

Yahya Kemal, Celile Hanımın isteği üzerine oğlu Nazım’a evde ders vermektedir. Fakat genç Nazım, artan dedikodular üzerine o meşhur notu iletir.

Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz.”

İşler karışır; haberler, mektuplar gider gelir…

Şiirler doğar bu aşktan… Hem de öyle böyle değil… Şarkılar…

Sessiz Gemi” onlardan sadece bir tanesi…

***

Aradan yıllar geçer…

Nazım Hikmet’in ünü sınırları aşmış...

Fakat pek çok yazarın başına gelenler, onun da peşini bırakmamıştır.

İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yatar.

İşte Celile Hanım’ın cesaretini de burada görmekteyiz.

Mektup yazarak, araya adamlar koyarak oğlu için yardım istediği Yahya Kemal’den ses çıkmayınca…

Bundan tam yetmiş beş yıl önce…

Hapisteki oğlunun açlık grevine destek vermek için Galata Köprüsünde pankartlı eylem başlatır.

Gözleri de görmemektedir.

Tesadüf bu ya… Yahya Kemal de köprüden geçmektedir.

Celile Hanımı görmez, görmezden gelir.

Dolayısıyla oğlunun hapisten çıkması için imza da veremez…

Küskün oluşum bu yüzden zaten…

Sen! Hayatının en büyük aşkını en zor gününde nasıl yalnız bırakırsın?

Tamam, milletvekilliği yaptın, büyükelçilik…

Bir adın var… Seviliyorsun.

Divan şiiri ile modern şiir arasında bir köprüsün…

Galata Köprüsü üzerinde… Bir zamanlar “Ela Gözlü Pars, Sessiz Gemi” diye şiirler yazdığın kadını öylece bırakıp gidemezdin.

Sen, hepimizin gözünde devleşen…

O gün dev gibi bir orduyu yenen” büyük usta Yahya Kemal’din…

***

Bence “Devlerin Aşkı”nda sizi oynamalıydı Kadir İnanır’la Türkan Şoray…

Ya da “Ela Gözlü Pars” mı olsaydı adı?

Sessiz Gemi” mi?

Son vapur da kalktığı için sert esen lodosa aldırmayıp sandalla Maltepe’ye geçen…

Maltepe’den Bostancı’ya kadar yürüyen…

Sonra!

Gecenin o saatinde Kadıköy ve Üsküdar…

Nihayet Nişantaşı…

Ve sevdiği kadının evinin karşısındaki meyhanede sabaha kadar içen Yahya Kemal…

***

Ne olmuştu gözü kara şaire?

Hangi güç uzaklaştırmıştı onu sevgilisinden?

Sırf görebilmek ümidiyle onca zorluğu göze alan dev şairin yerinde yeller esiyordu.

Bu kez görmemek içindi yapabildiği tek şey.

Fakat yine de seviliyor aşka ve kahramanlığa dair şiirlerin…

Her ne oluyorsa Galata Köprüsünden geçtiğinde oluyor.

Celile Hanımı gördüğün halde hızla uzaklaştığında…

Birden bu hayata veda ettiğini hatırlıyoruz.

Eşyalarının arasından çıkan kuru çiçeklerle karşılaşıyor, yazdığın notu bir kez daha okuyoruz.

Bu zarfın içindeki hatıra, Sirkeci Garı’nda veda ettiğim aziz bir kadının…”

Nasıl tepki vereceğimizi bilemiyoruz fakat sen de hızla uzaklaşıyorsun.

Siyah bir bulut her şeyin üstünü örtüyor.

Türkçemizin unutulmaz şairi, küssek bile sana kıyamıyoruz.

En güzel şiirlerin “kavuşamama” üzerine kurgulandığına sayenizde bir kez daha yürekten inanıyoruz.

Bizimkisi de iş mi?

Şaire küsmüşüz, şairin haberi yok.”

1 Kasıma ne kaldı ki?

Manevi huzurunda saygıyla eğiliyor...

Minnetle, şükranla, rahmetle selamlıyoruz.