Zaman geçer, acılar kalır. Mıgırdiç Sanasaryan... 1895’te Sirkeci’de Çerkez İsmailpaşazade’den 19 bin Osmanlı altını karşılığında satın aldığı arazi üzerinde yaptırdığı han… 1940’lı yılların siyasilerinin gözaltında tutulduğu, işkence gördüğü yer burası.

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü…

Hikâyesi uzun…

Bu işkencehanedeki “tabutluklar” 1947’de yıktırılmış.

***

Reha Oğuz Türkkan: “İnsan boyu kadar deliğe ite kaka soktular. İki halka bileklerime geçirildi, zincir gerilerek ayaklarım yerden kesildi ve tepemde muazzam bir ışık parladı, kapı kapandı. Mahut tabutlukla teşerrüf etmiştim.”

Alparslan Türkeş: “İşkence odasına aldılar. Polislerden biri aniden parmağıma saldırdı. Acımasızca tırnağımı çekti. Aslında ben o görevliye acıyordum. Yönetim bizi faşistlikle suçluyor ama tüm faşizan yöntemleri kendisi kullanıyordu.”

Aziz Nesin: “Kümes kapısı gibi bir kapıyı açıp beni içeri ittiler. Kapkaranlık bir yerdi. Elimle etrafı yokladım, iki adım eni, üç adım kadar da boyu vardı. Tam 17 gün bu ve daha ağır koşullar altında kaldım.”

Hayk Açıkgöz: “Dayak faslı ne kadar sürdü bilmiyorum, bana çok uzun, adım adım ölüme yaklaşan bir ömür kadar uzun geldi.”

Osman Yüksel Serdengeçti: “Aylarca güneş yüzü, polisten başka insan yüzü, yemek yüzü görmemiştik. Genç yaşta pırıl pırıl ateş gibi gözlerimiz, hücremizin duvarlarındaki hamam böceklerinden başka bir şey görmüyordu. Dış âlem bize yasaktı.”

Ruhi Su: “Tabutluk mu? Bir insanın çömelerek sığabileceği kadar küçük bir sandık sanki. Ne kolun uzanır ne kafan kalkar. Bir vakit sonra dayanılmaz ağrılar ve uyuşmalar…”

Mihri Belli:19 ve 20 numaralı hücrelere ‘tabutluk’ denir. Eni 60 cm, derinliği 40 cm, yüksekliği 1.80 metredir. Tabutluktakilere ekmek ve su verilmez. Uykudan mahrum, aç ve susuz kalırlar. Tavanda sızan lağım künkleri vardır. Hepimiz aylardır bu hücre ve tabutlukların sakinleri olduk. Bu felaketten kurtulup da asabı ve sıhhati bozulmayan yok gibidir. Türkiye’nin en güzide ressamlarından Nuri İyem ciddi sinir buhranları geçirmiştir.

Sabahattin Ali: “Burada yatanlar uykudan mahrum, aç ve susuzdur. 35 hücreden sadece altısında küçük pencere vardır, diğerleri hava almaktan da yoksundur. Birçoğumuz tabutlukta tutulma işkencesine maruz kaldık.”

Ve daha kimler kimler?

***

“81 yıl öncesini anlasak ne olur, anlamasak ne” diyenler de olabilir.

1944 olayları, Almanların savaşı kaybedeceklerinin ortaya çıkması üzerine Türk hükümetindeki siyasi değişimi gözler önüne sermesi açısından önemlidir.

Gittikçe artan Sovyet tehdidi karşısında…

Siyasi kimliklerine bakılmadan toplumsal anlamda tehlike(!) oluşturabilecek sanatçılar, yazarlar, öğretmenlerin tutulacakları yer de belliydi artık.

Sansaryan Han…

Günümüzde 51 odasının yanında 12 suit odayla konuklarını bekleyen bir otele dönüşmüş.

Derinliklerinden gelen çığlıklara kulaklarınızı tıkadığınız…

Keşke müze olsaydı, hafızaları tazeleseydi” demediğiniz takdirde kalabilirsiniz.

***

İşkencehaneler, tabutluklar aradan yıllar geçse de hatırlatır kendini.

Romanla, oyunla, köşeyle, tarihle…

Onca isim bir film şeridi gibi geçer gözlerinizin önünden…

“Sağcı” ya da “solcu” ayırmadan…

“Bizden” ya da “bizden değil” demeden…

Çekilen acıları hatırladığınızda “insan” olursunuz.

Bugün 3 Mayıs 2025…

Sırf düşüncelerinden dolayı tabutluklarda işkence görenleri selamlıyor,

81 yıl sonra olsa da onlara bu işkenceleri reva görenleri lanetliyorum.