Bu, bir teknik… Aktif yangınla mücadelede kullanılan kontrollü yangın yöntemi… Tüm yangınlarda olduğu gibi garantili bir yöntem olmasa da ülkemizde ve dünyanın pek çok noktasında başarıyla uygulanmış. Yangının ana yayılım yönünde henüz ulaşmadığı bir doğrultu düşünün…
Çok geniş bir orman yolu gibi…
Bu alanda kontrollü bir yangın çıkarılıyor ve yanacak hiçbir şey bırakılmıyor. Yangın, bu alana ulaştığında devam etmek için ihtiyaç duyduğu hiçbir şey bulamıyor ve sönüyor.
Karşı ateş yöntemi, aynı zamanda kuşku uyandıran bir yöntem!
Konuyu uzaktan takip edenler ya da bilmeyenler için “görevliler, ormanı yakıyor” izlenimi oluşturduğu da ortada…
Yıllardır aynı dönemde hemen hemen aynı noktalarda yangınları naklen izliyoruz.
Dolayısıyla yangınla mücadele tekniklerinin halk tarafından da iyi bilinmesi gerekmektedir.
***
Bir şey varsa…
Onun karşısında da mutlaka başka bir şey daha olmalı…
Ona benzemeyen ya da benzeyen…
Dengeleyen, engelleyen…
Bazen de tıpatıp kendisi gibi bir şey.
“Acı, acıyı keser” derler…
O zaman ateş de ateşi söndürür.
***
Hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz.
Fakat bir gerçek var ki dikilen fidanlardan daha çok yanan alanlar kalıyor aklımızda.
Haber tekniği de böyle bir şey sanki…
Bakanlık, diğer kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar…
Bireysel girişimler de işin içinde…
“Karşı ateş”in ne olduğu konusunda bilgilendirilen halkımız, bu konuda da kendi haline bırakılmamalı… Tüm ana haber bültenlerinde belli bir süre ayrılarak ağaçlandırma faaliyetleri, “böyleydi, böyle oldu” gibi görsellerle desteklenmeli…
Söz verildiği gibi yanan/yakılan alanlarda her türlü yapılaşma yasaklanmalı…
***
Geçen Kurban Bayramı tatilinde Bulgaristan Kırcaali Cebel’deydik.
Her taraf çam ormanı…
Önemli bir bölümü son elli yılda ağaçlandırılmış.
Her öğrenciye, işçiye, emekliye belli sayıda fidan dikme görevi verilmiş.
Ve ortaya yemyeşil orman içinde bir Cebel çıkmış.
Kırcaali’nin her köşesi Cebel gibi değil, “niçin yer yer boşluklar var” diye sorduk.
Oradaki görevlilerin işi sıkı tutmadıklarını anlattılar, öğrencilerin ve işçilerin daha az çalıştığını…
Yani şöyle, bu iş “plana bağlılık işi”…
Gönüllülük istiyor, heyecan ve disiplin…
***
“Orman bizim neyimiz olur?”
Uzun vadede ormanları ancak eğitimle kurtarabiliriz.
Öyle kâğıt üstünde birkaç yarışma, ekranlarda üç beş görselle değil…
İki asır öncesine kadar %65’i ormanlarla kaplıydı Anadolu’nun…
2000 yılında ise %24’ü…
Yanan yerlerin ağaçlandırılmasına tanık olduğumuz gibi turistik tesislerin yapılmasına da tanık oluyoruz. Bu durum halk nezdinde ciddi soru işaretleri oluşturmakta, güvensizlik yaratmaktadır.
Daha yeşil bir Türkiye, daha sağlıklı bir Türkiye için bugün kollar sıvanmazsa yarın, bir gün daha geç kalacağız.
Sürekli değiştirilen plan ve programların yerini, kırk elli yıldır devam edenler/edecekler almalıdır.
Tarlada, ormanda izi olan çocuklar, öğrenciler çoğalmalı…
Sabırla, heyecanla dikilen fidanlar korunmalı…
Çalışmalarla ilgili sanatsal değeri olan görseller…
Ve daha neler neler…
Çünkü sadece ormanlarımız yanmıyor!
Yanan, hepimizin geleceği…
***
Orman işçileri ve AKUT gönüllülerinden oluşan bir karma tim, Eskişehir yangınında soğutma çalışması yaparken… Ters esen rüzgarla yeniden alevlenen alanda sıkıştılar.
Toz duman ve ateşin ortasında bir kahramanlık destanı yazdılar adeta.
“Alev kapanı” diyorlar adına…
Orman şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.
***
Elbiseler önemli, arama kurtarma malzemeleri…
Havadan söndürme…
Fakat tüm bunlar kadar önemli bir konu daha var: “Yangına Müdahale…”
Alan bilgisi ve tecrübeyle taçlandırılmış…
Kimi, nereye, niçin, nasıl, kiminle gönderiyorsun?
“Daha dikkatli olabilirdik” diye düşünüyorum.
***
Türkiye, bir yangın kuşağında…
Orta Doğu’da olması dolayısıyla savaşlar ve göçler…
Sıcak havalar yüzünden de yangınlarla boğuşuyor.
Orhan Veli Üstadımız, “Bizi, bu havalar mahvetti” derken ihaneti hesap edememişti herhalde!
Yapılan araştırmalar, yangınların %95’ini insan kaynaklı olarak gösteriyor.
Çünkü onca noktada aynı anda çıkan/çıkarılan yangınlar başka nasıl açıklanabilir ki?
Sıcak havalar da yangına sebep olabilir şüphesiz…
Fakat cehalet ve ihanet kadar değil.
Not: Her yazının hikâyesi farklı…
Pek çok konu vardı ama son ana kadar “bu olsun, şu olsun” diye arada kaldım doğrusu.
Silifke Müzesi Eski Müdürü, çok değerli çalışma arkadaşım İlhame ÖZTÜRK…
Silifke Sesimiz Gazetesindeki köşesinde ‘Aman Ormancı, Canım Ormancı’da ‘karşı ateş’ten bahsetmeseydi bu yazı doğmayacaktı. Kendisine ve gazete yönetimine teşekkür ediyorum.