Bence tek haklı var, o da tesisi işleten firma! Sistemin başında bir birlik var, Katı Atık Birliği. Devlet tesisin sahibi olduğu için Çevre Bakanlığı taraf. Onun kurdurduğu birliğin başkanı kim? Kentin Valisi…
Birliğe üyeler kim? Trabzon Büyükşehir ve Rize belediyeleri başta olmak üzere tam 29 belediye. Birlik bu belediyelerle sözleşme yapmış, topladığınız “çöp vergisi” ni belediye sınırları içindeki vatandaş sayısına göre Birliğe aktaracaksınız.
Birlik tesis işletmesi içinde bir firma ile anlaşma yapmıştır. Anlaşma yaptığı bu işletmeciye kendi üye belediyelerinden topladığı maddi kaynağı aktarmaktadır. Bu aktarma ne zaman sekteye uğrar? Üye belediyelerin topladığı çöp vergilerini Birliğe aktarmazlarsa sıkıntı başlar. Ben 2007-2009 arasını iyi biliyorum, Rize belediyelerinin hiçbiri kaynak aktarmıyordu. Çöpü Trabzon’a gönder ama altına imza attığın sözleşmedeki maddi tarafına yanaşma!

Gelinen noktada, Araklı Katı Atık tesisindeki “para” sıkıntısı benim anladığım kadar budur. Yani üye belediyeler Birliğe para aktarmıyor (Rize belediyeleri başta olmak üzere), Birlikte işletmeciye sözleşmedeki parasal konuları yerine getiremiyor. Yürütücü şirket de bankaya yöneliyor, oradan da sıkıntı yaşıyorsa (ki öyle diyor firma) bu da çalışan işçilere aksediyor.
Birlik başkanı olan Trabzon Valisi konuyu çözmekle yükümlüdür.
Umarım üstte yazdıklarımın çoğu doğru değildir, umarım…
ÇÖPÜN İŞLETMESİ DEĞİL YERLEŞKESİ ÖNEMLİ…
Ortahisar Belediye Başkan Yardımcısı Cüneyt Zorlu, Büyükşehir meclis toplantısında “İlk 10 yıl Trabzon, sonraki 10 yıl Rize Belediyesi tesisi işletecekti. Şimdi Rize’den neden kimse bahsetmiyor?” diye sormuş.
Bir yanlışı düzelteyim, 10 yıl Trabzon 10 yıl Rize tesisi işletsin diye bir anlaşma, sözleşme olmamıştır Katı Atık Birliği oluşturulurken.

Ya ne vardır? “İlk 10 yıl çöp konusunda Trabzon evsahipliği yapacaktır, ikinci 10 sene Rize evsahipliği yapacaktır” ilkesi vardır. Tesise Rize 2007’den beri çöp dökmektedir. İlk başta Sürmene-Kutlular bölgesine çöp dökmüştür, şimdi Araklı’ya çöpünü dökmektedir. Yaklaşık 20 senedir çöpünü Trabzon’a döken Rize’nin bu ayrıcalığı nedendir?
Tek bir yanıt var üstteki soruya: ayrıcalık Reis’dir.
İlk 10 sene Rize olsa idi Trabzon’u değil tesis yakınına, sınırdan içeri almazlardı.
Ayakları üzerinde durabilen yöneticimiz ne yazık ki yok 20 senedir…
TARIM’DA GEÇ KALMIŞLIK…
Dünya çağ atlıyor biz hala atadan, dededen kalma yöntemlerle tarım yapılacağı hayalindeyiz.
Ülkeyi yönettiğini sananlar da kendi tarımına, kendi çiftçisine düşman arkadaş. Resmen kin ve nefretle bakıyorlar tarıma ve çiftçiye. Eğer dünya da eşi benzeri varsa ben, ben değilim…

Hayal dünyamızda pek geniş Müslümanlar olarak. Tarımda ABD çökmek üzere, Hollanda bitiyor, Fransa bitti bitiyor, Yunanistan zaten yok gibi, İspanya’da traktörler bile isyanda imiş.
Biz ise domatesi, biberi, patlıcanı yollara dökmeye fındığı çayı yakmaya devam. Başka kıtalardan canlı hayvan ithal edip 50’ye mal ettiğimiz canlı hayvanı vatandaşa 500’e iteleyip halkı soymaya devam. Hatta ben var ya, bunun bir politika ve bu politikanın da resmen 22 senedir devam ettiğine inanıyorum. Bu bizi yöneten arkadaşlar çiftçinin zaten üretmesini istemiyorlar. Son çıkan yönetmeliğe bakın! Bırakın üretimi insanların tapulu arazilerine, mallarına bile yavaş yavaş el koyacaklar.
Hiçbir şeyimiz olmayacak ama iktidarımız devam edecek diyorlar bizi yönetenler.
Avrupanın Rusyanın reddettiği zehir dolu tarım ürünlerini ülke piyasasında yemeye devam.
Almanya bizi kıskanıyor…
ÇOCUK İŞÇİ ÇALIŞTIRMA KILIFI: MESEM
Son kurultayda sıfır çeken Trabzon CHP İl Başkanı da konu ile beyanat vermiş. “Düzen çöküyor” diyor. Çöken aslında bu arkadaşın yerel siyaset düzeni. Neyse şimdilik konumuz o değil.
MESEM aslında yeni bir şey değil, yeni bir sorun değil. Var olan sorunu kontrol altına almak için ortaya atılmış bir AKP politikası. Zaten bu projeden önce devletin Çıraklık Merkezleri vardı, bu işi onlar aracılığı ile yürütüyorlardı. MESEM sadece işin cilalı kısmı oldu. Bu problem yani çocuk işçi problemi yıllardır var ve var olmaya da devam edecektir. Çünkü sorunun temelinde ekonomik nedenler var. Bunlar çözülmediği sürece aileler kayıtlı veya kayıt dışı çocuklarını çalışmaya yollayacaklar. Demem o ki, MESEM’i kaldırmak çözüm değil, çünkü bu çocuklar yine sanayide kayıt dışı olarak çalışmaya devam edecekler. Çocuklar yine ölecekler ve bizlerde denetim olmadığı için bunun farkında bile olmayacağız.

Bu adaletsizliği savunduğum falan düşünülmesin ama bunlar gerçek.
Öyle cılız politikalarla “düzen” falan değiştiğini fısıldama CHP İl Başkanı. Çık de ki; “Çocuklar haftanın 4 günü çalışıp 1 gün okula gidiyorlar, bu yetmezmiş gibi birde denetimsizlikten iş kazası nedeni ile can veriyorlar. İşte bu MESEM projesi kapsamında çalışırken iş kazasında ölen çocuklar için biz CHP olarak mecliste araştırma önergesi verdik. Bizim CHP olarak önergemiz AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Halkımıza bunu şikayet ediyoruz.” söyle.
BAK, bunu anlarım işte…
MUSTAFA’DAN KADINLARA POZİTİF AYRIMCILIK…
“Kadınlarımıza iş hayatında pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Çalışma saatleri, aileye zaman ayırmayı mümkün kılacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Erkekler 8 saat çalışıyorsa kadınlarımız 6 saat çalışmalıdır…” demiş Mustafa Destici abi.
Anlamadık fırça bıyıklarına hasta olduğum Mustafa abi, acaba diyorum bu sözlerle;

“Gelin siyasi partiler yasasını yeniden düzenleyelim, meclisin yarısı kadınlardan oluşsun. Her işyerinde çalışanların yarısı da kadın olsun, kadınların hijyen malzemeleri reçeteye girsin, eşinden izin alamayan hiçbir erkeğe silah ruhsatı verilmesin…” falan mı diyorsun?
Yoksa “Sabah geç gelsin çalıştığı işe. Çünkü evde işini gücünü toparlasın, kocasının kahvaltısını hazırlasın, çocuğunun beslenme çantasını halletsin, çamaşırı döndürsün, evi sabah sabah bir yoluna koysun. Akşam da çalıştığı işinden eve erken dönsün. Koca eve geldiğinde yemeği hazır bulsun, sofra kurulu olsun, ev derli toplu olsun” mu dedin abi?
Kaptın yine kadın oylarını Mustafa, kaptın…