Çanakkale'de muzaffer olmamız sadece ülkemiz sınırlarıyla ilgili bir durum değildir. Bu büyük zafer, mazlum ümmetin kurtuluşu için verilen bir ölüm kalım mücadelesidir. Çanakkale’ye koşan kadın erkek,  genç-yaşlı, herkes ama herkes İslâm (hilâfet) bayrağının düşman çizmeleri altında çiğnenmemesi için varını yoğunu ortaya koymuştur.  Böylece yüzyıllar sonra Bedir ruhu Çanakkale'de tekrar ihya olmuştur. Bütün insanlığın ve İslâm ümmetinin son adası olan ve hilâfetin bayraktarlığını yapan Osmanlı'nın yeniden can bulması Müslüman devletlerin kaybolan umutlarının yeniden yeşermesine vesile olmuştur.

        

Bugün başta ABD olmak üzere, dünyaya hakim olan büyük devletlere baktığımızda bizim gibi köklü, insanî ve büyük zaferlerle dolu  tarihlerinin olmadığı görülür. Bu devletleri ayakta ve bir arada tutan tarihleri ve ortak değerleri değil hayatlarını daha yaşanılır kılan ekonomik refah düzeyleridir. O ortadan kalktığında çözülme de kendiliğinden başlayacaktır.

Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan bugünkü Türkiye'ye kadar gelen süreçte millî ve manevî değerlerimiz bizi bir arada tutan ortak dinamiklerdir. Bu değerlerimizin bizi birleştirici ve ayakta tutucu özelliklerinden yeterince yararlandığımız söylenemez.

Günümüzde gençlerimizin tarih şuurunun eksikliğinden veya hiç olmayışından hep şikâyet eder dururuz. Aslında bu konuda tek suçlu gençler değildir. Asıl suçlu, onlara bu idrâki kazandır(a)mayan bizleriz. Bunu gençlerimize sağlayamayan yanlış eğitim sistemidir. Maalesef geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza ümmet, diriliş ve direniş şuuru kazandıramadık. Gönül bahçelerine diriliş tohumları ekemedik, ektiklerimiz de çürüdü.

Bu ülkenin birlik ve beraberliği ve ilelebet payidar olması için en çok ihtiyacımız olan şey Çanakkale şuurudur. Bizler Çanakkale şuuruyla aynı paydada toplanabilirsek ancak iri ve diri oluruz. Bu topraklar Çanakkale ruhuyla kazanıldı, işte bundan sonra da aynı ruhla muhafaza ve müdafaa edilebilir. Bunun aksini söylemek kuru hamasetten öte bir şey değildir.

Bosna-Hersek'ten Lübnan’a, Filistin'den Suriye'ye, Irak'tan Mısır'a , Hindistan'dan Pakistan'a kadar bütün Müslümanlar, o zamanki hilâfetin merkezi olan İstanbul düşmesin, Haçlıların eline geçmesin  diye Çanakkale’ye hangi ruhla koşmuşsa bugün de ümmet arasında o ruhu tekrar ihya ve ihdas etmeliyiz. Bunun ilk adımı da gençlerden başlar.

Çanakkale sınırsız bir vatan sevgisinin, tevekkül ve teslimiyetin şiarıdır. Sönmeye yüz tutmuş Anadolu ateşini harlandıran bir kıvılcımdır. İmanın ve adanmışlığın tepe noktasıdır. Kibre, vahşete, küstahlığa ve şımarıklığa indirilen okkalı bir şamardır.

Çanakkale "Hasta Adam" olarak nitelendirilen bir büyük çınarın köküyle, gövdesiyle, dalıyla ve yaprağıyla tekrar gürlemesidir. Mazlumların büyük bir sabırla ve metanetle hareket ederek zalimlere galip gelmesidir. Sönen umutların inkişaf etmesidir.

Çanakkale açlığa, susuzluğa ve  ayağındaki çarığa aldırmadan ölümüne direniştir. Kuştüyü yastıkları elinin tersiyle itip taşı yastık edebilmektir. Büyük bir adanmışlık ruhuyla kınalı kuzuların vatana kurban edildiği bir bayram yeridir. Yırtıcıların az yaşadığı, doğanlığın uzun sürmediği, "Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir." diyen şairin sözünü doğrulayan bir diyardır. Bomba sesleriyle kemik seslerinin birbirine karışarak kulaklarda yankılandığı, dostlar için cennet, düşmanlar için ise ateşin bir cehennemdir.

Çanakkale, savaş ortamında bile insanlığı ve insanî değerleri asla unutmamaktır. Türk askerinin insanî hususlarda savaş meydanında bile düşmanına merhamet gösterdiğinin canlı tanığıdır. İslâmiyet'in hattı zatında insaniyet olduğunun tavır ve davranışlarla  ispatlanmasıdır. Zira bu topraklar fazilet çiçeklerinin açtığı rengarenk bir bahçedir, hep de öyle kalacaktır.