Ne biz 40 yıldır yaza yaza, ne de vatandaş içe içe bitiremedi! Neyi mi? Çay diye içilen boyaları!

Bir süre “kaçağı” ile mücadele ettik.

Sonra “boyalısı” devreye girdi. Daha doğrusu girdirildi!

Eeee, siz çay çöpü denilen çay atıklarını “eşeği sağlam kazığa bağlamadan” kamu-özel demeden piyasaya verirseniz, sahtekârlığın geçerli bir iş kolu (!) haline geldiği bu ülkede, bunları glikoz, boya katarak “DEM’li çay” haline getirilmesine de çanak tutmuş olmaz mısınız?

Var mı, olmaz diyen?

Hem de dürüst çay sanayicilerinin yüzlerce kez uyarmasına, “Bu çöpleri piyasaya vermeyin. Verip de halkın sağlığı ile oynamayın. Suç işleyerek haksız rekabete yol açmayın” diye feryat etmesine rağmen.

Yeri gelmiş iken Rekabet Kurumu’nun gözünün, çayda olup bitenleri görmediğini hatırlatalım!

Rize Çay (2)

İşte Rize Ziraat Odası Başkanı Bünyamin Arslan da asrın hastalığı kanseri de tetikleyen bu boyalı çaylara göz yumulmasına dayanamadı “YETER” diye haykırdı!

Piyasadaki çay diye satılan, dolayısıyla vatandaşa içirilenlerin yüzde 35’inin boyalı olduğunu bir kere daha kamuoyu ile paylaşan Bünyamin Arslan’dan “Aman Allah’ım” dedirtecek kadar endişeye sebep olabilecek birkaç büyük tehlike uyarısı:

Bir: Tüketici açısından ciddi bir sağlık sorunu.

İki: Restoran ve kafelerdeki çay diye içirilenlerin yüzde 60-70’ni boyalı çay.

Üç: Çay çöpü kırılıp granül haline getirilerek boya ile karıştırılarak 60-70 liraya mal ediliyor. Gerçek çay üreticileri haksız ve sağlıksız rekabet ile karşı karşıya bırakılıyor.

*

Ezcümle: Hepsi doğru da, bunlara sebep olan ve imha edilmesi, ya da gübre haline getirilmesi gereken çay çöplerinin kimler ve nasıl piyasada bu sahtekârlığa sebep olunmasına çanak tutuyor. Kısaca, bunları kim, kimlere ve neden satıyor?

Cevabını satanların da, alanların da, çay ile uzaktan yakından ilgisi bulunan herkesin bildiği bir soruyu neden bir daha dile getiriyoruz ki?

FINDIKTA ZO HARİÇ, HERKES SUÇLU!

“ZO” yani Ziraat Odaları…

Rekoltesinin düşüklüğünün yanı sıra kalitesi ile de yerlerde sürünen 2025 ürünü fındıkta, araştırmacı gazeteciliğin ustalarından rahmetli Uğur Mumcu’nun (1942-1993) “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” diye tarif ettiği statüdekilerin beyanları ortalığı kasıp kavurmaya devam ediyor.

Ama bir de öyle veya böyle fındığın, hele hele üretimin içinde olanların beyanları ben diyeyim “karşılık bulmayan”, siz söyleyin “Yanlış” beyanları var ki, sormayın gitsin!

İşte içinde sağduyu sahibi ve gerçekleri doğru görenlerinde bulunduğu ZO’lar da bunlardan bayağı var!

Geçmişten günümüze “Huylu huyundan vazgeçmez” dedirten bu ZO’lardan bazıları, işler yolunda gidince “Biz yaptık” diyerek sahne alıp, kendilerinden başka herkesi suçlamayı akıl işi sayıyorlar!

Ama işleri yoluna koyamadıklarında ise başlıyorlar suçluları sıralamaya!

-“TMO yaptı.

-FİSKOBİRLİK yaptı.

-TEKELCİLER yaptı,

-İHRACATÇILAR yaptı.

-O yaptı, BU yaptı.”

Bir tek; KENDİLERİ YAPMADI.

Bunların belgesi gazete sayfalarında yüzlerce var.

Biz de hani habire yazıp duruyoruz ya!

Fındık (4)-1

İşler yolunda giderken “BEN YAPTIM. BEY EYLEDİM” diyenler, aksaklık olunca; “O SEBEP OLDU, BU SEBEP OLDU” deyip, işin içinden çıkamayınca da “NE YAPALIM ALLAH’TAN” diyerek suçu yükleyecekleri yer arayıp buluyorlar!

Fındıktaki rekolteye de aynı şekilde, “Allah verdi, vermedi” diye gerekçe buluyorlardı ya, neyse!

Bunlar için hiç uzatmaya gerek yok.

Önce “AYNAYA BAKSINLAR.”

Yetmedi, “Her ne arar isen kendinde ara” çağrısı yapan Hacı Bektaş Veli’ye kulak versinler!

Hele hele Nisa Suresi’nin 79’uncu ayetinde, “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise senden, nefsindendir” buyuran Cenab-ı Allah’ın kapısına hiç ama hiç dayanmasınlar!

ÜSTGEÇİTLER EMNİYET’E EMANET!

Ne yapalım?

“Karayolları üzerlerinde can ve mal kaybına neden olan kazalara üst geçitler ile yolların kenarlarındaki direklere yasak olmasına rağmen asılan pankartlar da sebep oluyor” diyerek önce yereldekileri, sonra Karayolları’nı, olmadı Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nı göreve çağırmalarımız sürmesine rağmen, tabir caiz ise “Yaprak Kıpırdamadı!”

Bizde bu güzergahlardaki kazaları raporlamakla görevli Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’nın kapısına dayanmaktan başka çare bulamadık.

Oradan da yüz bulamaz isek, “Benden günah gitti” diyerek Cumhurbaşkanlığı’na konuyu arz etmekten başka çaremiz kalmayacak.

YAYA’YA TRAFİK KURALI YOK MU?

Geçen hafta Trabzon-Pazarkapı’da adeta sadece araçlar için değil de, yayalar için yapılmış karayolunda “Bir yayaya yol vermediğimiz” için hatırı sayılır bir cezaya çarptırıldığımız tebligatını aldık.

Gittik, yüzde 25 indirimle cezayı devlet bütçesine ödedik. Helali hoş olsun!

Ama özellikle sahildeki cami ile Pazarkapı arasındaki yaya geçidinde, “araçlar yayalara değil de, yayaların araçlara yol vermesi gereken” bir durum yaşanıyor.

Yayalara Trarfi̇k

Araçlar zaman zaman 40-50 metre dizilmiş, dizilmemiş, yayalar tek tek, kimisi sallana sallana, kimisi telefon ile konuşa konuşa yaya geçidinde seyr-ü sefer ediyor.

Arada bir benim gibi boşluk bulan olursa geçmeye kalkıyor, hemen akabinde de MOBESE üzerinden cezayı yiyor!

İyi de, trafik uygulamaları sadece araçları mı kapsıyor? Yayalar için kural diye bir şey geçerli değil mi?

Geçerli değil ise, yetkililere çağrımdır. Özellikle Pazarkapı’da ki bu geçidi, araç trafiğine kapatın!

DÜNDEN BUGÜNE

İşimiz gücümüz, algı ve dalga!

Toplumun gerçekleri görmemesi, görse de anlamaması, daha doğrusu "bakar kör olması" için ne gerekiyorsa yapılıyor.

Ben diyeyim "algı", siz söyleyin "dalga" operasyonları ile aklını kullanamayıp anlamaması için…

Her türlü göz boyama ve uyutma araçları kullanılarak her yer adeta toz-duman haline getiriliyor. Aydınlıklar karanlıklara salınıyor!

26 Nisan 2015

BİR KİTAP

Trabzon’un Dar Sokaklarında…

43 yıldır meslektaşlığımızın devam ettiği Turgay Beşyıldız (1962), Kıyı Yayınları’ndan bir ve ikincisi çıkan “Trabzon’un Dar Sokakları’nda” kitapları, özellikle şehrin sosyal, kültürel ve spor hayatına farklılıkları ile renk katan isimlere yer vermiş.

Turgay Beşyildiz

Önsözündeki; “Biz bu şehirdekilerin tanıdıklarını, onların hikayelerini, duyulanları, konuşulanları, gördüklerini ve kulaktan kulağa anlatılanları yazıyoruz” ifadesi, serinin üçüncüsünün de yolda olduğunu gösteriyor.

K İ T A P-13

Çünkü bu şehirde yazılacak o kadar farkındalılığı olan insan var ki…

KISSADAN HİSSE

Her şey koca bir rezilliğin etrafında dönüp duruyor. Hepsi de memnun. Böyle olması gerektiğinden emin ve ölene kadar da bu şekilde devam etmeye razılar. Ama ben edemem.

Tolstoy