Milletlerin eylemlerinin referans noktasını mitoloji ve din oluşturmuş, toplumlar zamanla bu referansları azaltarak dünyevileşmeye, laisizme doğru evrilmişlerdir.
Eğitim sistemleri de ilk başlarda dinî bir yapı arz ederken zamanla kendi içinde birtakım ayıklamalara giderek dünyanın gerçekleri ile yüzleşme durumunda kalmıştır. Günümüzde kullanılan bazı kelimelerin kökenine baktığımız zaman, sosyal hayatın dinî referanstan başka bir şekle evrildiğini görmekteyiz. Batılılar şu anda kullanmış oldukları bazı değerleri geçmişte yaşayarak, onu tecrübe ederek ve birçok bedel ödeyerek elde etmişlerdir.
Dünyada kilisenin varlığına ve otoritesine ilk karşı çıkışlar üniversitelerden başlamış olmasına rağmen, üniversitedeki yönetim adları kiliseden kalmadır.
Günümüzde üniversite yönetiminden sorumlu olan kişilere rektör denilmektedir. Rektör kelimesi Latince yönetme, yönetimle alakalı olup köken olarak kilisenin tamamını yönetin kişi anlamında kullanılmıştır.
Latince on anlamına gelen, kilisede on kişinin sorumluluğunu taşıyan kişiye dekan denilmiştir. Günümüzde ise fakültenin yönetiminden sorumlu olan kişilere dekan denilmektedir.
Bugün okullarda hocaların öğrencilere belirli sürede vermiş olduğu bilgiye ders denilmektedir. Ders kelimesi, Hz. İdris’ten gelmektedir. İdris kelimesinin “ders verdi” manası bulunmaktadır. Hatta kalemle ilk yazıyı yazanın Hz. İdris olduğu iddia edilmektedir. Yunanlılar Hz. İdris’e âlim manasında “Hermes” demişler, bazı ilimleri de ona atfetmişlerdir. Bizde ders verilen yerlere medrese; burada ders veren kişilere de müderris denilmiştir.
İlk başlarda okullarda öğretmenin ve öğrencilerin giyimlerinin belirli şeklinin olması, hocanın gücünün, otoritesinin fazla olması, hocanın bilim gücünden değil, temsil ettiği makamın ilahi bir vasfının olmasından kaynaklanmış, çocuklar karşılarında bir öğretmenden daha fazlasının var olduğu, ona göre davranmaları gerektiği düşüncesini taşımıştır.
Hoca kelimesi Farsça hâce (hâcegan) sözcüğünden bozmadır. Efendi, ağa, çelebi, hükümdar, sahip, manalarının yanında muallim, profesör, öğretmen, müderris anlamları vardır. Hatta hoca kelimesinin Huda (Tanrı) sözcüğünün bozulmuş hâli olduğunu iddia edenler de bulunmaktadır.
Eğitim kurumlarına ve eğitimi veren kişilere manevi bir anlam yüklenilmesi, onlara aşırı itaat gösterilmesi mekâna ve mekânda verilen derslere yüklenilen maneviyattan kaynaklanmıştır. Bizim kültürümüzdeki hoca, muallim, öğretmen çatışmasının kaynağını da bu yaklaşım oluşturmuş, mekân ve mekânda öğretilen bilgiler, onu kabullenmenin gerekçesini oluşturmuştur.
Batı’da kilisenin her alana yayılması, her alanda söz sahibi olması otorite çatışmasını doğurmuş, insanlar da ilahi yasaların eğitiminden kiliseyi sorumlu tutarken diğer eğitim ve öğretimden devletin sorumlu olması gerektiğini ileri sürerek kiliseyi belirli bir alana sıkıştırıp okulları toplumun tüm katmanlarına yaymışlardır.
Fransız ihtilalinden sonra, Fransızlar, güçlü, cumhuriyetçi bir nesil yetiştirme gayesini gütmüş, kilisenin etkili olmadığı, gençlerin çalışkan, eşitlik, kardeşlik duyguları taşıyan, davranış şekilleri gittikçe ulusal bir tavır oluşturan, dinsel eğitimi almayan, Fransız ırkını yeniden inşa edecek, dünyevi yönleri ağır basan bir nesil yetiştirme amaçlanmış ve bu uğurda eğitim kurumları kurmuşlardır. Hatta eğitimin gelişmenin ayrılmaz bir parça olduğunu fark etmeleri için okullarının, yolların yapımına katkı sunmaları, çiftçilik öğrenmeleri çocuklardan istenmiştir.
Türk eğitim sistemi tamamen Fransız eğitim sistemini kopya ettiği için özellikle Köy Enstitülerinin kurulması ve işleyişi tamamen Fransızları tekrarlamaktan ibaret olmuş, Köy Enstitülerinde okuyan gençlerin de Fransızlar gibi eğitim almaları amaçlanmış, bu nedenle istenilen verim tam olarak alınamamıştır.
Toplumların eski alışkanlarını, düşünce yapılarını bir anda terk etmeleri imkânsızdır, önemli olan bir toplumun, geçmiş kurumlarını çağın şartlarına ve toplumun kültürel yapısına uygun şekilde gözden geçirerek geçmişi ile barışık aynı zamanda geleceğe meydan okuyan bir nesil yetiştirme olmalıdır.
Geçmiş olan zamandır, yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımız şekil değiştirerek varlıklarını devam ettirmektedir.