SİZ YOMRALI GARİP ABİNİN HİKAYESİNİ BİLİR MİSİNİZ?
 
Garip abi İstanbul Sultanbeyli’de yaşayan, Sultanbeyli’nin köy olduğu dönemlerde Sultanbeyli’ye yerleşmiş Yomralı bir ailenin çocuğu. Yıllar önce işyerlerine yakın (İstanbul) ama aynı zamanda memleket kokan bu köy yerine gelmiş ve burada bir hayat kurmuşlar. Gel zaman git zaman nüfus arttı, kentler büyüdü ve bugün 1 milyona yakın nüfuslu kocaman bir ilçe oldu Sultanbeyli..

Hikayemiz 70’li yılların sonlarında geçiyor. Garip abi o yıllarda  30’lu yaşların başlarında zıpkın gibi bir delikanlı.Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı, maç kaçırmıyor, tabiri caizse takımı için kurşun atıp kurşun yiyor.
Sonrasını Garip ağabeyin ağzından dinleyelim.

Kadıköy’de Diyarbakırspor ile maçımız var (Fenerbahçe’yi kastediyor) stat hınca hınç dolu. En ateşli, en fanatik taraftarların arasında yerimizi almışız. Maç Fenerbahçe’nin bariz üstünlüğü ile başladı. Sağlı sollu, baskılı bir oyuna birde taraftarın müthiş desteği eklenince skor 3-0 yada tam hatırlamıyorum 3-1 gibi farklı bir hale gelmişti. Dönemin en güçlü takımı Fenerbahçe rakibi sürklase ediyor ve sahadan siliyordu. Tribünlerde coşku tavan yapmıştı.Farklı galibiyet ve oyunun kayıtsız şartsız hakimi olmanın verdiği fütürsüzlükle ‘‘Diyarbakır kıro, Diyarbakır kıro’’ sloganı ile tüm stat inliyordu. Ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum ama bağırmaktan yorgun düşmüştük.

Tribünlerin uzun süre bağırmaktan yorgun düşüp susması ile  2 bin - 3 bin Diyarbakırspor taraftarının hep bir ağızdan ‘’Trabzon Gelecek, ananızı………’’, ‘’ Trabzon Gelecek, ananızı………’’ sloganı bir anda şamar gibi yüzüme çarptı. Yüzüne bir bardak su boca edilmiş akşamdan kalma misali uyandım, kendime geldim. O gün egemen güç karşısında Trabzonspor’dan medet uman Diyarbakırsporlu taraftarları görünce ‘’yer yarılsa da içine girsem dedim kendi kendime’’ diye devam etti.
Giydiğim formaya baktım, sonra içinde bulunduğum tribünlere baktım, sonra Trabzonspor’dan medet uman gariban, emekçi, gurbetçi, iş elbisesi ile tribüne gelmiş Diyarbakırspor tribünlerine baktım. O gün Fenerbahçe formasını çıkarıp Trabzonspor Formasını geçirdim kafamdan. Güçlüler karşısında zayıfların sığınağı, Ötekileştirilenlerin korunaklı limanı Trabzonspor’u o gün gönlümde çok başka bir yere koydum.

Kazım’ın dediği gibi “Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.” dedi ve daldı gitti uzaklara
Garip abiye uzun ömürler diliyorum.

Peki şimdi bu hikaye nereden aklına geldi diyenleriniz olacaktır, onu da açıklayayım. Bir süredir sosyal medyadan Trabzonspor yönetiminin kendilerine muhalif sosyal medya hesaplarını disipline sevk ettiğine dair söylentiler dolaşıyordu. Geçenlerde şike sürecinde adını sıkça duyduğumuz kongre üyesi renktaşlarımızdan birkaçı disiplin kurulundan gönderilen mektupları sosyal medya hesaplarından paylaştı. Bu coğrafyada yönetici makamında olanların eleştiriye tahammülü olmadığını bilecek tecrübede biriyim. Lakin statükoya baş kaldıran Trabzonspor en baş koltuğuna oturmuşsanız muhalif fikirlere saygı duymak bir tercih değil bir zorunluluktur. Çünkü; Trabzonsporluluk o muhalif ruhtan beslenen özel bir duygudur. Trabzonspor’un muhalif, savaşçı, isyancı ruhunu yok ederseniz İktidarların, güçlülerin arka bahçesi haline getirirseniz Günün sonunda Trabzonspor’a en büyük zararı sizin vereceğiniz aşikardır. Yazıma Hz. Ali’den bir sözle son vermek Trabzonsporluluk ruhuna uygun olacaktır.
“Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.”
Maç sonrası görüşmek üzere