Yükseköğretim müfredatının meşhur “giriş” dersleri vardır. Hemen hemen her bölümün temel derslerine “giriş” ile başlanır. Mesela bizim bölümde “Hukuka Giriş, İktisada Giriş, Sosyolojiye Giriş” gibi dersler vardı. Amaç; öğrencileri o dersle ilgili temel kavramlar, teoriler ve uygulamalarla tanıştırmaktır.

Giriş derslerini anlamazsan ardı sıra gelen bağlantılı dersleri hiç anlamazsınız. Üniversite hayatın alttan ders almalar ile geçer. Okulu uzatmana neden olsa da o dersleri mutlaka vermek zorundasın.

Mümkün olsa da tıpkı akademide olduğu gibi hayat üniversitesinin temel dersleri “giriş” olarak her bireye verilebilse ve zorunlu tutulsa çok iyi olur. Çünkü sokağımız, mahallemiz, şehrimiz yaşanmaz bir yer olmaya doğru hızla gidiyor. Çöp, gürültü, trafik, kaos, saygısızlık, kabalık, görgüsüzlük bulaşıcı hastalık gibi dört bir yanımızı sarıyor. Hastalığın adı covid olmadığı için mi bilmiyorum. Çok da umurumuzda değil sanki. Herkes kendi derdinde ya da benden uzak olsun diyor.

Sigarasının izmaritini yere atanları, zıkkımlandığı yetmiyormuş gibi içtiği biranın kutusunu sağa sola bırakanları, çekirdeği çitleyip kabuklarını yere atanları, tükürüğüyle adının baş harfini kaldırıma yazmaya çalışanları, kornayı selamlaşma aracı olarak kullananları, kapısının önüne adım atamayacak şekilde ayakkabı koyanları, toplu taşıma araçlarında edeplice oturmasını bilmeyenleri acilen bu derslere sokmalıyız.

Öyle hızlandırılmış kurslarla geçiştirilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Özümseye özümseye, harf harf, kelime kelime belleklerine yerleşene kadar takipçisi olmamız gereken bir durum var.

Başarılı olamayanları, öküzlüğünde ısrar edenleri nereden geldilerse gerisin geriye oraya göndermenin bir yolunu da bulmalıyız. Bu hödükler okulda, hastanede, işyerinde, Avm’de her yerde sene kaybı olmadan yollarına devam ediyor, ihtisaslarını bir şekilde tamamlıyorlar. Aramızda dolaşarak oksijen israfı yapıyorlar.

Hayat üniversitesinde iyi birey, iyi vatandaş ve en önemlisi iyi insan olabilmek için başta bu zibidiler olmak üzere herkese bu dersler zorunlu olmalı. İyilik, adalet, hak, emek, saygı gibi dersleri geçemeyenin gözünün yaşına bakılmamalı. Gerekirse daha fazla vergi alınmalı. Suyu elektriği, benzini daha pahalı kullanmalı, sosyal sorumluluk projelerinde bilabedel zorunlu çalıştırılmalıdırlar. Bu yaptırımlar onlara ceza değil esasında kallavi bir iyiliktir.

Zorunlu derslerin ilki mutlaka “İyiliğe Giriş” olmalıdır. Çünkü iyi ve güzel şeyler “bir” iyilikle başlar. Bir iyilik başka bir iyiliği tetikler. Suya atılan taş misali halkalar gittikçe büyür.

Bir menfaat ya da beklenti olmaksızın yapılan iyilik, eşref-i mahlukat olan insana yakışan en saf ve en temiz hallerden birisidir. Toplumu bir arada tutan görünmez bir bağdır.

Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyen lümpen anlayışın ya da bir koyup üç alan köşe dönmeci kapitalist burjuvanın anlamayacağı şeydir “iyilik”. Sosyal statüsünü nemalandırmak için göstere göstere yapanın, yaptığı iyiliği gözüne gözüne sokanın ya da yaptığı iyilikle karşı tarafı borçlandıranın, ezenin anlamayacağı şeydir “iyilik”.

Yapılan araştırmalar yardımsever davranışların stresi azalttığını, ruh halini iyileştirmenin yanı sıra fiziksel sağlığı da olumlu etkilediğini göstermiştir. Maddi yardımlar da sanıldığının aksine malı eksiltmez üstelik bereketlendirir.

İnancımız kötülük yapana bile kalbi yumuşasın diye iyilik yapmayı emreder. “İyilik yapan iyilik bulur” sözü esasında iyilik yaptığın kişiden değil de hiç beklemediğin üçüncü bir kişiden gelebilecek bir iyiliğe vurgu yapar.

İyilik yapan kimi zaman kötülük görse de iyilik ile ilgili kalbine vesvese düşse de iyilik iyiliktir.

Hz. Ali’den (r.a) rivayetle “Birisi sana kötülük yaparsa ona iyilikle cevap ver. Birisi daha çok kötülük yaparsa ona daha çok iyilikle cevap ver. Birisi sana daha çok kötülük yaparsa sen yine ona iyilik yap. İnsanların en iyisi kötülüğe karşı iyilik yapandır.” İyilikle karşılık veremiyorsan en azından kötülük ile karşılık verme inanıyorsan Allah’a havale et, inanmıyorsan evrene!

İyiliğin en güzeli beklenmedik bir anda karşılıksız yapılanıdır.

Rahmetli Cemil Meriç “iyilik eden mükafat bekliyorsa tefecidir” diyerek karşılık beklemeden menfaatsiz, hesapsız yapılan iyiliğe vurgu yapmıştır. Diğer türlüsü ticarettir ve insan da ticari müessese değildir.

Karşılıksız iyilik yapanlardan olmanız dileğiyle...