Koskoca bir hayatın iki satırlık finalidir.
Gönül dargın,
Dil suskun,
Kalp yorgun
Bu üç cümle, ömrün muhasebesini tutuyor sanki.
Bir insanın, yıllarını, umutlarını, hayal kırıklıklarını ve sessiz çığlıklarını üç kelimeye sığdırması ne kadar da ağır bir şey.
Artık anlatacak söz kalmamışsa, gönül kırılmışsa, dil konuşmaktan yorulmuşsa ve kalp susmayı tercih etmişse; orada bir bitiş vardır.
Ne bağıra bağıra ne de ağlaya ağlaya...
Sessizce, içe kapanarak, kimseye yük olmadan, kimseyi suçlamadan bir final.
Zamanla anlıyor insan; kırgınlık en çok sessizleştiğinde büyüdüğünü.
Çünkü bağırmak bir umuttur, hâlâ bir şeylerin düzelebileceğine inanmak demektir.
Ama sustuğunda...
İşte orada, içteki fırtınalar çoktan dinmiştir.
Geride ne öfke kalır ne de bir umut.
Sadece yorgun bir kalp ve anlatılmayan binlerce hikâye.
Gönül dargın çünkü verilen değerler geri dönmemiştir.
Bir tebessüm beklenirken alaycı bir sessizlikle karşılaşılmıştır.
İyi niyetin, saflığın, insanlığın bir karşılığı olmamıştır.
Dil suskun çünkü ne söylese yanlış anlaşılmıştır.
Konuşmak artık sadece yorgunluk veriyor.
Ve kalp...
Kalp yorgun çünkü yıllardır hem sevmeyi hem dayanmayı hem de unutmayı aynı anda denemiştir.
Bir Ömür boyunca hep başkalarını düşünmüş insanlar vardır.
Kimseyi kırmamak için kendini kıran, kimse üzülmesin diye sessiz kalan, herkes mutlu olsun diye kendi mutsuzluğunu yutan Umut’la bekleyen insanlar...
İşte o insanlar en sonunda bu cümlede buluşur;
“Gönül dargın, dil suskun, kalp yorgun.”
Hayat bazen çok gürültülüdür; alkışlar, kalabalıklar, başarılar, sözler...
Ama asıl hesap gecenin en sessiz anında yapılır.
Kendinle baş başa kaldığında, aynaya bakarken, kimse duymadan içinden geçenleri düşündüğünde...
Orada, geriye kalan şeyin sadece iç kırıklığı olduğunu fark edersin.
Kimseye belli etmeden, kendi içinde tükenen insanlar vardır.
Onlar güler, konuşur, çalışır...
Ama bir yanları hep eksiktir.
Ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, içlerinde yorgun bir çocuk taşırlar.
Bir zamanlar umutla bekleyen, sevgiyle inanan, güvenen bir çocuk...
Artık sadece “olsun” demeyi öğrenmiştir.
Oysa “olsun” en büyük pes edişidir bazen.
Hayat bir defterdir.
Herkes bir şeyler yazar, ama kimse son sayfasına kadar ne yazdığını bilmez.
Kimi mutlu sonla kapatır, kimi yarım kalan cümlelerle.
Ama bazı defterler vardır ki; sayfaları doludur, satırları kırıktır.
İşte o defterlerin sonunda hep aynı cümle yazar;
Gönül dargın, dil suskun, kalp yorgun.
Belki de bu üç kelime, insanlığın özetidir.
Sevmiş, kırılmış ve susmuş
Ve sonunda sadece yorgun düşmüş bir kalp.
Bu dünyada en sessiz feryatlar, en çok anlayanı olmayanların sesidir.
Çünkü bazı acılar anlatılmaz, yaşanır.
Ve bazı final cümleleri, bir hayatın tüm hikayesini içinde taşır.
Koskoca bir hayatın iki satırlık finali...
Gönül dargın.
Dil suskun.
Kalp yorgun.
Ve perde yavaşça kapanır…