Bizden önceki cesur gazetecilere hep özenmişizdir. Sonrakileri de dikkatli takip ediyoruz. Rahmetli Savaş Ay’ın bir gün Karaçi’den bir gün Beyrut’tan bildirmesi bize müthiş heyecan verirdi.

Savaş muhabirliği dendiğinde de aklımıza, Saddam’ın kardeşi Kimyasal Ali’nin öldürdüğü dede ve kucağındaki cansız torununun fotoğrafı gelir.

Ramazan Öztürk’ün Sabah Gazetesinde yayımlanan bu fotoğrafı TIME Dergisine kapak olmuş, birçok ödül kazanmıştı.

Ortadoğu coğrafyası karıştıkça, televizyonlar ve gazeteler bu bölgelere yeni muhabirleri göndermeye başladılar. Bu isimlerden birisi de Mehmet Akif Ersoy’du.

İsmi dikkatimizi çekmiş, hem Arapça hem de İbranice bilen genç ve bebek yüzlü gazeteci kimsenin girmeye cesaret edemediği yerlere girip olayları haberleştirmeye başlamıştı.

Haberleştirirken, kurumunu, devletini ve kişisel duruşunu hiç unutmadı.

TRT’nin uzun yıllar Ortadoğu temsilciliğinin ardından Diyanet İşleri Başkanlığında 6 yıl Basın Müşavirliği görevini sürdürdü.

Daha sonra yeniden medyaya döndü ve önce program yapımcısı sonrasında da Genel Yayın Yönetmeni olarak Habertürk ekranlarına çıktı.

Hamas’ın siyasi büro şefi Haniye İran’da suikaste uğradığında Halid Meşal’ı Katar’da bulup konuşan oydu. Yine terörsüz Türkiye sürecinde en kritik noktada PKK’nın silah bırakmasının gerçekleştirildiği Süleymaniye’de de o vardı.

Hiçbir gazeteci alana cep telefonu ile girememiş özel TV’lerden sadece Mehmet Akif Ersoy çekim yapabilmişti.

Peki, ne oldu da, Mehmet Akif Ersoy uyuşturucu ve kadın ticareti yapan adam haline geldi?

Birincisi, çok öne çıktı.

Aynı anda hem iktidar hem muhalefet hem de DEM Partinin beyin takımını ekranda konuk edebilme başarısı ve güvenine ulaştı.. Cumhurbaşkanının uçağına da binmeye başladı.

İşte tam da burada bacağından çekilmeye başlandı.

Türkiye’de yukarı çıkanın paçasından çekilir! Buna kendisi de zemin hazırladı.

İki evlilik yapmışsın, Türkiye’nin en sevilen ekran yüzüsün bir anda magazin programına dönüyorsun!

Kaldı ki, bazı kadın spikerlerin görevine son vermişsin.

Ne oldu, Ciner’den, Can Holding’e geçen Habertürk’e TMSF el koyunca, televizyonun ekranı da, son derece yüksek maaşı da ballı geldi.

Mehmet Akif Ersoy, polemikten beslenen bir kişi olmadığı için sosyal medya saldırıları ile de baş edemedi.

Yenildi.

Mehmet Akif Ersoy’un tutuklanması birçok kişiyi şok etti.

‘Ekranda bir masum adamdı, meğer içinde canavar varmış’ diyenler mi ararsın, Mehmet Akif Ersoy isminin bir daha konulmasının yasaklanmasını isteyenler mi, ‘eski eşini konuşturmak lazım’ diyenleri mi?

Vur oğlum vur.

Gözaltına alındığı günden itibaren hiçbir suçlamayı kabul etmeyen Mehmet Akif Ersoy dün de uzun bir açıklama yaptı.

Açıklamasını şu sözlerle bitirdi:

“İfade etmek isterim ki, hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum; bu suçlamalar masumiyetimi gölgelemeyi amaçlayan kurgulardan ibarettir. Hukuki mücadelemi kararlılıkla sürdüreceğim. Gerçekler, er ya da geç tüm açıklığıyla ortaya çıkacaktır. Adalete olan inancımı koruyorum. Bu ülkenin insanlarının vicdanının, eninde sonunda gerçeğin yanında duracağına inanıyorum. Bu zorlu süreçte destek veren herkese, masumiyet karinesini hatırlatanlara ve sağduyusunu koruyanlara yürekten teşekkür ediyorum. Soruşturma sürecinde vereceğim mücadele ile hakkımdaki asılsız iddialara inanmayıp bana güvenenlerin yüzünü kara çıkartmayacağım. İnanıyorum ki, olanda hayr vardır. Kahrı da hoş, lütfu da hoştur.”

Zor bir soru: Adaletin kestiği parmak acımaz mı? diyelim, yoksa aklanıp dönecek mi?