Dört bin yılı aşan tarihiyle kadim bir şehir olan Trabzon’un geçmişine damga vuran siyasal, ekonomik, toplumsal vb gibi pek çok önemli olay vardır kuşkusuz..
Lakin bunlara kesinlikle Trabzonspor’u da eklemek gerekir..
Çünkü, bir futbol takımının bir kentin konumunu, itibarını, saygınlığını ve hatta turizmini, ekonomisini nasıl değiştirdiğinin belki de Dünya’daki tek örneğidir Trabzon..
Trabzonspor’dan önceki Trabzon ile Trabzonspor’dan sonraki Trabzon arasındaki farkı bilen birisi olarak iddiam odur ki, Trabzonspor’suz bir Trabzon’un Türkiye’de esamesi bile okunmaz..
Elbette çok saygın siyasiler, bilim insanları, çok değerli yazarlar, şairler, sanatçılar, iş insanları çıkarmıştır lakin, hiç birisi Trabzonspor’un yaptığı katkıyı yapmamıştır..
TV’lerde haberlerden sonra hava durumu verilirken ekrandaki Türkiye haritasında Trabzon ismi yazıldığı için mutlu olan, Temel fıkralarıyla alay edilen bir nesil olarak iddiamız odur ki, Trabzonspor’u Trabzon’dan çekip aldığında geriye pek fazla bir şey kalmaz.
Ve Trabzon Türkiye gündeminde nokta kadar bile yer bulamaz..
Eğer bu gün tüm Türkiye’de bir Trabzon ağırlığı varsa, sanayisiyle, turizmiyle bizle kıyaslanmayacak kadar önde olan şehirlerin adı, sanı anılmazken Trabzon ülke gündeminden düşmüyorsa, bunun tek nedeni Trabzonspor’dur..
Peki, Trabzonlu bunun farkında mıdır?
Kesinlikle farkındadır..
İşte bu yüzden bir Trabzonlu için Trabzonspor sadece 11 futbolcunun top peşinde koştuğu bir takım değildir..
O gururudur, onurudur, kendisini kanıtladığı en yüce olgudur..
İşte bu yüzden Trabzonspor aşkı dededen toruna kutsal bir miras olarak geçmeye devam eder..
Bu nedenle bir Trabzonsporlu sevgisini de, kızgınlığını da, hayal kırıklıklarını da abartılı bir şekilde gösterir..
Ve bazen küser gibi görünür takımına..
Ancak bu geçicidir, sevgiliye yapılan naz gibidir..
İlk fırsatta daha bir coşkuyla koşup sarılmak için fırsat beklemektir..
40 yılı aşkın bir süredir resmi olarak şampiyon olamasa da sönmeyen, aksine giderek artan bu ateşin sebebi de budur zaten..
Ve de takımına yapılan yanlışları da asla unutmaz..
Bu yolda yalnız kalsa da asla davasından vazgeçmez..
En azından ilahi adaletin tecelli etmesini bekler..
Ve o ilahi adalet de gecikmeli de olsa yapar gerekeni..
Kimisini şike lekesine bulaştırır..
Kimisini tepe taklak edil alt liglerde süründürür..
Birilerine de kapanmamak için imza bekletir..
HAYDİ HAYIRLISI
Her sezona şampiyonluk umuduyla başlayan Trabzonspor, önceki gün sahaya inerek 2021-22 sezonu için yola çıktı.
Transfer edilenlerle, edilecek olanların da katılmasıyla çalışmalarını İstanbul’da sürdürecek olan Bordo-Mavililer bu yıl da saha içindeki ve dışındaki tüm engelleri aşmak için mücadelesini sürdürecek.
Aslında Trabzonspor’un asıl mücadelesi saha dışındakilerle..
Ve onların saha içerisindeki işbirlikçileriyle..
Umarız işler istenildiği gider ve Trabzonspor bu kez hedefine varır..
Zaman zaman yapılan transferleri, oyuncuların yaşları ve verilen paraların yüksekliğiyle eleştirdiğimiz de bazı okurlarımızdan tepkiler alırız.
En son birisi şöyle yakınmıştı; “Abi siz bütün şampiyonlukları görüp doyasıya yaşamış şanslı nesilsiniz. Ben 42 yaşında oldum, daha bir şampiyonluk bile görmedim. Bırakın para hesabını filan da bir şampiyonluk da biz görelim’
Haksız mı?
Bence değil..
Lakin şunu de unutmamak lazım..
Trabzonspor’un şampiyonlukları kaybetmesinin asıl nedeni saha içindeki takım değil, saha dışındaki abidik, gubidik işler oldu çoğu kez..
Hani eskiden denirdi ya..
“Öyle bir takım kuracaksın ki hakemi de yeneceksin’
Ve yenerdi ya Trabzonspor..
Şimdi o da yetmiyor..
Bir de VAR ve VAR’cılar var.
Ne yazık ki onlar da saha dışında!
Ve işler umduğumuz gibi giderse bu sezon hepsini fazla mesai bekliyor!
Kazasız, belasız, coronasız, adil, hak edenin kazandığı ve o hak edenin de Trabzonspor olacağı bir lig diliyorum.
Haydi hayırlısı..
İTİRAF ET DE KURTUL!
Gazetelerde, TV’lerde Fenerbahçe’nin eski ve yeni başkanları Aziz Yıldırım ile Ali Koç’un karşılıklı suçlamalarına, atışmalarına tanık oluyoruz.
‘Sen şunu yaptın, sen de bunu’
‘Seni seyirciyle kovduracağım, becerip takımın başına bir antrenör bile bulamadın’
“Yönetimindeki FETÖ’cüleri niye kovmadın’
‘Sen beni FETÖ’cü diye lanse ettin’
Ben bu Aziz Yıldırım’dan umutluyum!
Az daha üzerine gidilirse, sanki bir itirafta bulunacak!.
‘Şunları ,bunları beraber yapmadık mı, sen de benim yanımda değil miydin?’ gibi bir şeyler söyleyecek..
Bekliyoruz!..
ATATÖRT KÖŞKÜ’NÜN ŞOFBENİ
Gazeteci yazar, gazete patronu Hasan Kurt üstadımızın ‘Trabzon’un geçmişi, kadim şehir Trabzon’ isimli iki ciltlik kitaplarını bir solukta okudum..
Bildiklerimizi tazeledik, daha çok da bilmediğimiz çok şey öğrendik.
Eline sağlık.
Bunları okuduktan sonda ben de şöyle bir şey hatırladım..
Rahmetli Rıfat Dedoğlu’nun Hacıkasım Mahallesi’ndeki evinde yine rahmetli Krino Kafato ile Trabzonspor dergisi için bir söyleşi yaparken anlattığı bir şeyi dile getireyim.
“Atatürk Trabzon’a geleceği zaman köşkte şofben yoktu, o zamanlar Trabzon’da olduğunu da sanmıyorum.
Babamın Yeşilyurt Otel’inde vardı, şofbeni söküp köşke götürdük taktılar.
Atatürk gittikten sonra da geri almadık, orada kaldı.
GENÇLER GAYRETE GELMELİ
Trabzonspor altyapısından yetişen gençlerin bazıları A takım kadrosunda yer buluyor, idmanlara çıkıyor, az da olsa bazıları maçlarda süre alıyor..
Bazıları da pişsinler diye alt liglerdeki takımlara kiralık olarak veriliyorlar.
Buraya kadar her şey normal..
Bence normal olmayan şu: İstisnalar hariç çoğu A takıma yükselince hedeflerine vardıklarını, işlerinin bittiğine inanıyor gelişimleri duruyor.
Belki yanılıyorum ama benim gördüğüm bu.
Az da olsa buldukları şansları iyi değerlendiremiyorlar.
Sanki kendisini kabul ettirmiş futbolcular gibi oynuyorlar..
Elbette kimse bu çocuklardan goller atsınlar, asitler yapsınlar maçı kurtarsınlar gibi şeyler beklemiyor ancak en azından formayı giymek için ne kadar hevesli oldukları gösteren bir gayret istiyor.
Ayrıca başka takımlara verilenlerin de ön plana çıktıklarını göremiyoruz..
Bir 2. 3.Lig takımına gitmişsen sahada Trabzonspor’un futbolcusu olduğunu fark ettirmen lazım..
Ancak çoğu belki de A takıma alınmamanın verdiği moral bozukluğuyla o takımlarda bile forma giymiyor, yedek kalıyor..
Peki nasıl olacak?
Ve tabi çoğunlukla da olmuyor!
Küsmek yerine ‘Madem öyle işte böyle’ mantığıyla hırs yapmak, pes etmek yerine zorlamak lazım..
Ve de başta yakın çevre olmak üzere dost gözükenlere kulak tıkamak.
‘Senin adamın yoktu onun için hakkını yediler yoksa en iyisi sendin’ türünden laflara aldırmamak.
Gençler, seneler sandığınızdan çabuk geçiyor.
Bir de bakmışsınız yaş kemale ermiş, iş işten geçmiş!
İş işten geçmeden çalışmaya devam..
‘OYUNCULARIMI YALNIZ BIRAKAMAM’
Hocamız, arkadaşımız, dostumuz Mustafa Akçay bilindiği gibi Covit belası yüzünden yaşam savaşı veriyor. Entübe edildiğinde yüreğimiz ağzımıza gelmişti, biraz düzeldi haberi alınca çocuklar gibi sevindik.
Babasının lokantasında esnafa kebap götürerek başladığı yaşam savaşında tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelen, ancak düzenin çarpık mantığına uymadığı için kıymeti pek bilinmeyen hocam, sen savaşçısın, asla pes etmezsin dön artık aramıza..
Nefes almada yaşadığı zorluk yüzünden uyarıları dinlemeyip “Ekmek kazandığım bir şehir için çok önemli olan final maçında oyuncularımı yalnız bırakamam” deyip oksijen tüpüyle maça çıkıp takımını şampiyon yapacak kadar işini seven Mustafa Hocam.
Bildiğimiz, bilmediğimiz bütün dualarımız seninle…
YORUMSUZ FOTO