Halkımız arasında Yav beni bir dinle!Cümlesini pek çok kez işitmişizdir.
Yav kelimesi Ya Hu (Ey Allahım) sözcüğünden bozmadır. Bu ifadenin örtük anlamında “Allahım sabır ver”, çağrışımı uyanmaktadır. Çünkü birbirimizi anlayacak zaman dilimi kadar birbirimizi dinlememekteyiz.
Toplumumuzun iletişim noktasında karşılaştığı en büyük sorunlardan birisi birbirimizi dinlememe sorunudur. Dinlemediğimiz için anlaşmamız da zor olmaktadır.
Bizde cahilimiz vealimimiz karşısındakini dinlemektedir. Bu ikisi arasında kalanlarda dinleme sorunu vardır. Cahil bir şey bilmediği için karşısındakini dinlemekte, alim de olgunlaştığı ve karşısındaki kişiye değer verdiği için onun sözünü bitirmesine müsaade etmektedir.
Anlamak ve anlaşmak için birbirimizi dinlemek zorundayız. Birbirimizi dinlemiyor oluşumuzun altında dışarı yansıyan bir cehaletimiz ve içimizde barındırdığımız bir enaniyetimiz var.
Öğretmen öğrencisini, doktor hastasını, amir memurunu, memur halkı dinlemiyor. Çünkü öğretmen öğrenciyi, doktor hastayı, amir memuru, memur halkı küçük görüyor.
Yapılan araştırmalar, doktorların hastalarının sözünü yirmi üç saniyede bir kestikleri görülmektedir. Bu davranışın arkasında, benim işimi bana mı öğreteceksin edası var.
Spastik engellileri eğitmenin en iyi yolu, onlara değer verip onları dinlemekle başlar.Dinlendiğini, adam yerine konulduğunu gören çocuk, kendini gerçekleştirmek için daha çok anlamaya bir şeyler yapmaya çaba göstermektedir.
Psikologlar terapi yaparken sadece hastayı dinler ve onu rahatlatırlar. Hasta kendisini gerçekten anlamak için dinleyen birisini karşısında gördüğü için, tüm sıkıntılarını anlatarak rahatlamış olur.
Birbirimizi dinlersek, birbirimiz tedavi etmiş oluruz, birbirimizi dinlemeyerek kendi kendimizi hasta ediyoruz. Boşanan eşlerin ortak noktası, oturarak birbirleriyle sohbet etmemeleri, birbirlerini dinlememeleri olmaktadır. İnsanlar birbirleriyle sohbet ettikçe birbirlerine olan muhabbeti artmaktadır.
Sözün kesilmediği ve herkesin kendini rahat ifade ettiği bir ortamda kesinlikle kavga çıkmaz, kavgada önce sözler kesilir, kişi kendini ifadede aciz duruma düşünce saldırganlaşır.
Batıda bazı okulların bahçe duvarları öğrencilere ayrılır, öğrencilerin eline gerekli malzeme verilir ve onlardan o duvarlara duygularını alabildiğince yazmaları, duvarı karalamaları istenir. Böylece çocuklar rahatlamış olurlar.
İfade edilmeyen, içeri atılan duygular, yarım bırakılan sözler, kişiyi hasta ve sinirli yapar. İyi bir nesil yetiştirmek, onların özgüvenlerinin yerinde olmasını istiyorsak onlara kendilerini rahatça ifade edecek ortamı sağlamamız lazım.Tepesine vurulan, adam yerine konulmayan, evde, okulda çevrede aşağılanan çocuk, büyünce bunun intikamını birilerinden mutlaka alır.
Bizler, öğretmen olmadığı zaman tahtaya konuşanlar listesine adı yazıldığı için dayak yiyen nesli temsil etmekteyiz.
Öğretmen var iken konuşamazsın, yok iken konuşamazsın…
Bir Anekdot:
Yıllar önce köyüme (Merkeze bağlı Kümbet) gittiğimde, köyde birçok iri yarı çoban köpeğin olduğunu görmüş, bu köpeklerin bazılarınınbizi görünce havlayarak üzerimize geldiğine, bazılarının bir şey yapmayarak kendi başlarına durduklarınaşahit olmuştum.
Amcama bu köpeklerin bazısı insanı görünce havlıyor, onu parçalamaya çalışıyorken, bazıları bir şey yapmıyor, bunun sebebi nedir? diyesorduğumda:
Amcam köylü ferasetiyle, bak yeğenim, bir köpeği yavru iken (enikken) zincire vurur bir de onun kulaklarını kesersen, o köpek büyüdüğünde insanları kesinlikle kapar, demişti.
Kendi canavarımızı kendimizin yetiştirdiğini unutmayalım.