Vaktiyle tesadüfen altmış küsür yaşlarında bir teyzeyle sohbetimiz olmuştu...
Hiç tanımadığım birisiydi.
Sahil kenarına açtığı minik şemsiyesinin altına elindeki termostan fincanına çayını koyarken takıldı gözüme,yanında iki torunu ve kocaman yalnızlığı vardı.
Evet tanımıyordum bu teyzeyi fakat içsel olarak ona baktığımda bir profil çizmiştim kafamda ve benim çizdiğim bu profiller nedense hiç boşa çıkmıyordu yaşamımda ki burda da yanılmadım...
Bizim buralarda hırçındır karadeniz ve bir başına salmamak gerekir çocukları denize,belli ki teyzemde bunun bilincindeydi ve gözünü ayıramıyordu torunlarından...
Elinde çayı gözlerinde derin yalnızlığıyla saniyelerle yarışıyordu aklında gezinen deli deli isyanları...
Mimikleri kendisini ele veriyordu,belli ki sessiz savaşı vardı ve sessizliğinde boğuluyordu,en ufak bir tebessüm yoktu ifadesinde...
Kimbilir neler yaşamıştı bunca zaman içinde?
Derdi;itilmişlik mi,hastalık mı yoksa sevgisizlik miydi?
Böylesi derin derin içten içe kendini sorgulayıp kahredecek kadar ne yaşamıştı,kim onu iç dünyasına kapatmıştı inanılmaz merak ediyordum ...
Diğer taraftan da kendimi sınıyordum,hiç tanımadığım bu biri hakkında çizdiğim bu profilim beni yanıltacak mıydı?
Elinde ki çayı bitmiş kenarıya koymuştu,torunları da denizden çıkmış yanında güneşin alnına uzanmışlardı...
Bunu fırsat bilerek hemen termosumdan iki kahve aldım birini ona uzatarak yanına gittim, öyle zor gülümsediki bana içim acıdı...
Merhaba teyzem,bi’kahve içer miyiz dedim...
Tabi ki dedi az kenara çekilerek yanında yer açtı bana.
Hızlıca çömdüm yanına ve inceden inceye sohbete başladık...
“Bazen hiç tanımadığınız ve bir daha hiç görmeyecek olduğunuz birisine feryatlarınızı sergilersiniz rahatlamak için”
İyi gelir bu deşarj hali insana...
Velhasıl teyze; otuz dört yıllık evli,eşi iyi bir adammış fakat iyi bir eş olamamış...
İki çocuğu varmış üç tane de torunu,nedendir bilinmez yaşadıkları karşısında boşanmamış...
Neden diye sorduğumda ilginç bir cevap aldım,bu tip adamları kendi zihni ile vuracaksın kızım,ortalığı ona bırakmayacaksın dedi...
Nasıl yani dediğimde yüzünün ifadesini sertleştirerek sanki yaşadıklarını tekrardan yaşar gibi ardı ardına sıraladı cümlelerini...
Bunca yıl beni hayatında yok saydı...
Benim kadınlığımı hep görevimmiş gibi bana empoze etti...
İyi olduğunda dış dünyada hasta olduğunda evde yamacımdaydı...
Ne bir sohbet ne de muhabbetimiz olurdu...
Kızma bana elbette kabullenmedim hiç bu yaşamı kendimce çok stratejiler uyguladım aile olabilelim diye ama bende yoruldum ve onun yaptığı gibi sessizliğe büründüm,beklentilerimi bitirdim ona dair,yok sayabildim onu yaşamımda ama kendimi hiç bırakmadım...
Öyle derin dinliyordum ki !!!
Zamanla adamım kendini sorgular oldu,neden?niçin?soruları yöneltmeye başladı bana,ben de vaktiyle hep onun bana verdiği cevaplarla vurdum onu...
Adamım öldü gitti,değdi mi sevgisiz geçen onca yıla!!!
Anlayacağın yıllarımız da geçti gitti,şimdi gördüğün gibi torunlarla hayat ışığımı yükseltmeye çalışıyorum dedi acı acı gülümsedi!!!
Hislerim beni yanıltmadı lakin içim çok acıdı yitip giden hayata!!!
Rahmet olsun amcanın ruhuna ama kızgınım ona...
Keşke yaşasaydı da iki kelime söyleyebilseydim ona...
Ölüm var ölüm!!!
Neden yaşanılası hayatı sessiz savaşların kazanmasına müsaade ediyoruz!!!
Ne istiyoruz bu hayattan?
Boğmayalım birbirimizi sessizliğimizle,yarın geç olabilir!!!