Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük bir gayretle ilmek ilmek örülen çok partili siyasi yaşam 27 Mayıs 1960 günü kesintiye uğramıştır.

27 Mayıs için geri sayım aslında 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara geldiği gün başlamıştır. Aynı yıl darbenin en önemli gerekçelerinden biri yaşanmış ve ezanın Türkçeden başka bir dille okunmasını yasaklayan yasa ortadan kaldırılmıştır. Ezanın aslına dönmesi bazı çevrelerde büyük rahatsızlık yaratmıştır.

Darbenin fitili ise 1954 yılında Tuzla Piyade Okulunda ateşlenmiştir. İki alt rütbeli askerin sucuklu yumurta yerken ortaya attıkları darbe fikri zamanla yayılmıştır. İstanbul ve Ankara’da kök salan cuntalar, biraz da iktidar partisi DP’nin hatalarından beslenmiştir.

Zira 1950-54 arası zirve yapan DP. İktidarı, 1955 sonrasında yaşanan ekonomik darboğazla zor duruma düşmüştür. 1956 sonrasında muhalefetin eleştirileri karşısında sert bir tutum izleyen hükümet, 1957 yılında kazanılan ama gerçekte büyük güç kaybının yaşandığı seçimlerden de gerekli dersleri çıkarmamıştır.

 DP’nin hatalarını iyi değerlendiren dönemin ana muhalefet partisi CHP oldukça sert ve hırçın bir politika ile iktidarı yıpratma taktiği izlemiştir. Bu sert politika karşısında tahammülsüz davranarak tuzağa düşen iktidar, halk desteği hariç ülkedeki bütün odakları karşısına almıştır. Üniversiteler hükümetekarşı bildiri yayınlarken yüksek yargıçlar, iktidarın meşruiyetini kaybettiğini iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Böylece darbenin fikri zemini de hazırlanmıştır.

Darbe için gerekli sokak olayları ise üniversitelerde yaşanmış, İstanbul ve Ankara Üniversitesindeki öğrenciler iktidara karşı “hürriyet isteriz” sloganı ile sokağa dökülmüşlerdir. Muhalif odakların teşviki ile sokağa çıkan gençlere karşı sindirme politikası izlenmiş ve çıkan olaylarda maalesef ölen ve yaralananlar olmuştur.

Gerilen siyasal ortam içinde hükümet en büyük hatalardan birinin altına imza atmış ve Tahkikat Komisyonu kurdurmuştur. Komisyon CHP’yi yasa dışı yollardan iktidara gelmeye çalışmakla suçlamış, hem savcı hem hâkimgörevini üzerine almıştır. Komisyonun verdiği kararın ise temyizinin olmadığı belirtilmiştir. Bu duruma meclis kürsüsünden itiraz eden İsmet İnönü: “Şartlar tamam olunca milletler için ihtilal meşru bir haktır. Böyle devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam.” ifadesini kullanmıştır.

İnönü’nün bu sözünden kendisi için gerekli mesajı alan cuntacılar, 26 Mayıs gecesi darbe yaparak DP’yi iktidardan uzaklaştırmıştır. Fakat darbenin ardından bu sefer cuntacılar kendi içinde görüş ayrılığı içinde düşmüştür.

27 Mayıs müdahalesinin ardından tekrar demokrasiye dönmek yerine eski defterler açılmış ve yıllar yılı acılarla hatırlanacak Yassıada yargılamaları başlamıştır. “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” ifadesi ile yargılamalara damga vuran Hâkim Salim Başol’un verdiği 15 idam kararı içinden Başbakan Menderes, Dış İşleri Bakanı Zorlu ve Çalışma Bakanı Polatkan’ın idamları infaz edilmiş diğerleri hapis cezasına çevrilmiştir. Böylece siyasi tarihimize kara leke olarak geçen gelişmeler yaşanmış ve bir başbakan ve iki bakan askeri bir müdahale sonrasında İmralı Adasında idam edilmiştir.

Bugün yıllar öncesinden geçmişe baktığımızda keşke böyle olmasaydı, böyle bitmeseydi diyoruz. Filmin sonunu bilsek de iktidarı ve muhalefeti ile adeta demokrasinin intihar koşusuna çıktığı 1955 sonrasında bir şeylerin değişmesi içintemennide bulunuyoruz.

Artık bizlere düşen vazife, yeni 27 Mayısların olmaması için demokratik hayatımızı özenle korumak olmalıdır.