Amerika’da lisede okuyan bir genç, bilim  fuarına katılan  meraklı insanlara, yapılan bilimsel çalışmalarda dihidrojen monoksit adlı maddenin yoğun terlemeye ve kusmaya sebep olduğunu, asit yağmurları yağdırdığını, gaz hâline gelerek yanıklara sebep olduğunu, kazara solunması durumunda ölümlere neden olduğunu, erozyon oluşturduğunu, otomobillerin frenlerinin etkinliğini azalttığını bu nedenle yasaklanması gerektiğini söyleyerek kendisinin bu konuda imza kampanyası başlattığını,  insanlardan bu kampanyaya katılarak destek olmalarını istemiştir.

Bir saat içinde bu standı elli kişi ziyaret etmiş, kırk üç tanesi öneriye hemen imza atmış, altı kişi kararsız kalmış. Sadece bir kişi yasaklanması istenen dihidrojen monoksitin, aslında her gün kullandığımız su olduğunu, bu araştırma sonuçlarına nasıl varıldığını sorgulamıştır.  

Bu araştırma, bilim, bilimsel araştırma, bilim insanlarının dediği gibi, tanımlarını kullanan kişilerin düşüncelerini halka kabul ettirmede çok zorlanmadıklarını, günümüzde bilimsel bir algı üzerinden halkı kandırmanın çok da zor olmadığının işareti olmuştur.

Günlük yaşamda bu tip ifadeleri kullanarak dogmatik kabuller üzerinden insanları yönlendirmenin çok da zor olmadığı görülmektedir. Tarihin her döneminde bazı insanlar muhataplarına baskı uygulamak, fikirlerini kolayca kabul ettirmek için bu tür söylemlere başvurmuşlardır.

Aristo, Orta Çağ’da insanlar tarafından büyük bir otorite olarak kabul edilmiş, onun fikrinin geçtiği bir ortamda, “İpse dixit” (o söyledi) diyerek insanlar kendi fikirlerini ifade etmekten kaçınmışlardır.

Vücudumuzda kullandığımız tüm oksijenin yüzde yirmi beşini, aldığınız kalorinin yüzde yirmisini, kanımızın yüzde on beşini beynimiz için harcamamıza rağmen günlük hayatta beynimizi çok daha az kullanmakta, bize söylenilen her şeyi hemen kabul etmekte, olayların, fikirlerin doğruluğunu beyin süzgecimizden geçirerek sorgulama alışkanlığını bir türlü kazanamamaktayız.

Günümüzde bazı kişiler kusurlu genellemeler, yanlış analojiler yaparak insanların zihnini karıştırmakta ve buradan kendilerine bir alan oluşturmaktadırlar. Toplumumuzda birçok kişi de bu tür sözleri duyduğu zaman, karşı tarafın söylemlerini yargılamak, doğruluğunu araştırmak yerine kendi fikirlerinden hemen vazgeçip o kişiye tabi olmaktadır. Gözleri görmeyen kişiler bile günümüzde kendi yollarını kendi imkanları ile bulabiliyorken maalesef bazı kişiler hemen iki süslü cümleye aldanmakta, kendi iradeleri ile doğru yolu bulmakta zorlanmaktadırlar.

Türkiye’de birçok yerde fikirler değil makamlar, itibarlar ön plana çıktığı için zenginin sözü sözlerin zengini; müdürün sözü sözlerin müdürü olmakta, insanlar ise söylenilene değil, söyleyene tabi olarak fikirleri ile varlıklarını ortaya koyamamaktadırlar. 

Bu durumdan nemalanan kişiler, makamlarını kullanarak eksik bilgileri ile yanlış kaynaklardan, uygun olmayan otoriterlerden yapmış oldukları yalan yanlış alıntılarla kendilerine bir alan oluşturmakta ve orada geçici, sahte bir hükümranlık oluşturmaktadırlar. Her dönemde de bazı yanlışlar bazı kılıflar içine girerek birilerine yaşam alanı açarken birilerini ama’ya çevirerek onlara önde gidenin ayak izlerini takip etmekten başka bir çare bırakmamaktadırlar.