Bir medeniyeti yok etmenin en kolay yollarından birisi de o medeniyetin oluşturmuş olduğu kitapları, kütüphaneleri yakmak ya da talan etmek olmuştur.

Batılılar kitap yakma olayına çoğu zaman Hulaguhan’ın Bağdat’taki kütüphaneleri yakmasını ve yine Müslümanların İskenderiye Kütüphanesi’nin yok etmesini örnek göstermelerine rağmen kitap yakma işinde onların eli daha kanlı, geçmişleri daha kirlidir. Başta İspanyollar olmak üzere tüm Avrupalılar da bunun öncülüğünü yapmışlardır.

İspanyollar Amerika’ya vardıklarında Mayaların kitaplarını yok ederlerse medeniyetlerini de yok edeceklerine inanmış ve Mayalara ait binlerce kitabı ateşe vermişlerdi. İspanyalı keşişler büyü etkisi yaptığı gerekçesi ile Meksika’daki kitapları yaktıklarını söyleyerek kitap yakmalarını makul hâle getirmeye çalışmışlardır.

 Azteklerin fonetik resimli yazı sistemi, öd ağacından yapılmış uzun yapraklardan yapılmış katlanan kâğıtlara süslenmiş yazılarla oluşan kitapları bulunmaktaydı. Meksika’nın ilk İspanyol piskoposu Juan de Zummarage, elyazması olan bütün kitapları bir piramit şekline getirerek yaktırmış, o medeniyetin yazılı mirasını yok etmiştir.

İspanyollar 15. Yüzyılda da Endülüs’teki kütüphaneleri de yok etmişlerdi. Reconquista kelimesi İspanyolca yeniden fetih anlamına gelmiş, İspanyollar Endülüs Devleti’ni ve onun tüm kültürel izlerini yok etmek amacı ile vermiş oldukları mücadeleye Reconquista adını vermişlerdir. Bu anlayışla Endülüs kültürünün izlerini taşıyan tüm kültürel eserleri ortadan kaldırılmış, binlerce kitap yakılmıştır. XV. Yüzyılın sonunda Müslümanlara ait olan bütün kitaplar yakılmıştır.

 İspanyalı General  Ignatius von Loyola tarafından 1540 yılında kurulan Cizvit tarikatın amacı, Hıristiyanlıktan sapmış insanları tekrar Hıristiyanlığa döndürmek ve onların doğru yolu bulmalarını sağlamaktı. Bunun için de karşı tarafın zihin dünyasını inşa eden kitapların yakılmasını amaç edinmişlerdi.

16. yüzyılda Cizvit Jacop Gretser, kâfir ve muzır kitapların yasaklanması, temizlenmesi ve yok edilmesiyle ilgili yasalar ve gelenekler,  başlığı ile bildiriler yayınlayarak sansür uygulanmasını istemiş, daha sonraları Katolik kilisesine danışman olarak atandıktan sonra bu kuralı uygulayarak Luther’in ve Calvin’in takipçilerinin okudukları bütün kitapları yaktırmıştır.

Dünyada birçok ülkede kütüphane yakılmasına rağmen Irak’ın başına gelen kitap yakma olayı çok daha trajiktir. Moğollar 1258 yılında Bağdat’ta bulunan özel kütüphanelerle ve Bağdat Umumi Kütüphanesi’nin bir kısmını yakmış, bir kısmı da Dicle Nehrine atmışlardır. O dönemde Dicle Nehri’ne atılan kitapların at sırtındaki insanları taşıyabilecek büyüklükte köprü oluşturduğu ifade edilmektedir.

Her fırsatta Moğolların vahşiliğinden bahseden, Irak’a demokrasi, medeniyet götüreceğini beyan eden Amerikan ve İngilizler 2003 yılında Bağdat’a girdikten 48 saat sonra Bağdat’taki Ulusal Müzede bulunan 170 binden fazla eseri yağma etmişlerdir.

Avrupa merkeziyetçiliği anlayışı ile hareket eden Batılılar, dünyadaki tüm tarihi eserleri yağma ederek kendi ülkelerine götürmeyi, onları orada sergilemeyi ve de tüm Dünyayı kendi merkezlerine çekmeyi amaçlamışlardır. Bu nedenle başta tarihi eserler olmak üzere kıymetli kitapları da (ç) alarak müzayede salonlarını, müzelerini zenginleştirmeyi amaçlamışlardır.

Zaten müzeleri de bu amaçla kurmuşlardır. Napolyon, ihtişamını halkına göstermek,  onların ülkelerine ve krallarına sahip çıkmasını sağlamak amacıyla Louvre Sarayı’nın bir bölümünü müzeye çevirmiş, hazinelerini ve savaşlardan elde etmiş olduğu ganimetleri halka tanıtarak Avrupa’da müzeciliğin gelişmesinde önayak olmuştur.

Avrupalılar ilk zamanlarda kütüphaneleri yakmış, daha sonraki dönemlerde ise değerli kitapları, tarihi eserleri yağmalayarak ülkelerine götürmüşlerdir. Onların sergilemiş oldukları tarihi eserlerin birçoğunda mazlumların kanı bulunmaktadır.