Ramazan, toplumsal ilişkilerin en çok yoğunlaştığı, insanların bir ay boyunca hemen hemen aynı hareketleri yaptığı, aynı duyguları taşıdığı, bir ay dönemini bir vakit namazın edası disiplini gibi yaşadığı özel bir dönem olmaktadır. Aynı şekilde fitre ve zekâtların bu ayda veriliyor olması, yatsı namazından sonra teravih namazının kılınması Ramazan’a özgü özel bir ibadet olmakta, insanlar diğer dinî vecibelerinin yanına bu ibadetlerini de ekleyerek kulluklarına coşku ve neşeyi katmaktadırlar.

Özellik yaz dönemine denk gelen Ramazan’da geceler gündüzler kadar ışıklı, gündüzlerden daha heyecanlı olmakta, Ramazan neşesi Müslümanların yüzüne yansımaktadır.

Ramazan ayı bazı Müslümanlar için büyük bir mutluluk kaynağı olurken, bazıları Ramazan’ın bereketini ibadetle değil ticaretle çıkarmayı başardılar.

 Osmanlı toplumunda Ramazan ayının nimetinden faydalananların başında Ermeni, Rum ve Yahudiler gelmekteydi. Ticaretin çoğunluğunu ellerinde bulunduran bu azınlıklar, Müslümanların Ramazan’da artan ihtiyaçlarını karşılarken bazıları bu durumu fırsata çevirir, fiyat artışına giderdi. İstanbul’un Ortası adlı kitap yazan Malik Arsel, Osmanlı toplumunda Ramazan ayı Müslümanlar için ibadet, Hristiyanlar için bolluk ve neşe ayıdır demektedir. Mal sattıkça neşesi yerine gelen Hristiyanlar, ister istemez bazı noktalarda Müslümanların oruçlu hâllerine de saygı göstermeyi ihmal etmezdi.

Günümüzde ticareti elinde bulunduran azınlıklar kalmamış olmasına rağmen, Ramazan’ı fırsata çevirerek malların fiyatlarına gereksiz zamlar yapan Müslüman görünümlü, azınlık zihniyetleri esnaflar, fahiş fiyata mallar satarak haksız şekilde birçok para kazandığı bir Ramazan geçirdik.

Dışarda ağır işlerde çalışan erkekler hariç,  her Ramazan’da olduğu gibi bu Ramazan’da da kadınlar erkeklere göre daha fazla yıprandılar. Kadınların iftarın, sahurun hazırlıklarıyla, evin diğer işlerine yoğunlaşarak daha fazla yorulduğu bir Ramazan geçirdik.

İmamı Gazali Ramazan ayının gerçek amacının insanın perhize girmesinin olmadığını dile getirerek Ramazan’da oruç tutanları: Normal olarak insanların kendilerini belirli süre yemekten, içmekten alı koyanlar;  yeme içme yasağına uymanın yanında, yalandan dedikodudan, iftiradan, haramdan uzak duranlar ve de dünya ile ilgili her durumu reddederek sadece Allah’a ulaşmak için ibadet edenler diye üç kısma ayırmış, en son gruptakileri gerçek manada Ramazan ayının hakkını verdiğini beyan etmiştir.

Bu Ramazan’da da bu üç tip insanı görmek mümkün olmuştur. Fakat aynı zamanda bu ayda birçok kişi perhiz yapar gibi gününü geçirmiş ve iftarla birlikte kendisini aşırı derecede ödüllendirmiştir. Tatlı tüketiminin arttığı, insanların normal zamanlardan daha fazla yemek yemeye vakit ayırdığı hatta kilosunu artırdığı bir Ramazan geçirdik.

Devlet dairelerinde çalışma verimliliğinin düştüğü, insanların iş yerlerine daha az uğradığı, öğrencilerin daha az ders çalıştığı, öğretmenlerin daha isteksiz ders anlattığı, tembelliğin insanları esir aldığı bir Ramazan geçirdik.

Eski dönemlerde Ramazan’ın en büyük işlevi toplumları tek beden, tek yürek, tek ruh hâline getirmeyi başarması ve onlarda birlik ve beraberliği oluşturmasıydı. Günümüzde Ramazanın bu işlevi gittikçe kaybolmaya başladı. Oruç tutmayanların sayısı arttıkça Ramazan’ın tek gövdeli hâli kayboldu. Hatta bazı aile içinde oruç tutan ve tutmayan kardeşler oluştu. Bu durum Ramazan’ın maneviyatına, coşkusuna zarar verdi.

 Gelecekte Ramazan daha farklı bir şekle bürünecek gibi.  Başta Ramazan’ın hakkını veren, coşku ile ibadetini yapan insanlarımız olmak üzere herkesin neşeli, coşkulu bir bayram geçirmesini diliyorum.