Mevlâna'ya göre “dünya, mal, mülk, servet, su gibidir. Geminin denizde seyredebilmesi, yol alabilmesi için evet su muhakkak lâzımdır. Ama geminin dışında olması lâzım. Su geminin içine girdi mi battı gitti... işte böylece, servet ve dünya muhabbeti yerleşti mi, su alan gemi gibi battı gitti...
Başkalarının da kendi gibi hak ve hukuklarının olduğunu anlamak insanın en büyük sınavıdır. Ölümü herkes yeri geldiğinde çok iyi anladığını idrak ederler. Ardınca da kadercilik fantezisini de eklemeyi ihmal etmezler”.
Yunus Emre’ye göre ise “tüm yaşamı bu sevgi, aşk ve hoşgörü çerçevesinde yaşayarak geçirmek şüphesiz mutluluğun en etkili yollarındandır. Sözün kısacası kimse baki ve ebedi değildir. Kişi mutlaka er ya da geç yaptıklarının hesabını verir”.
Nitekim José Alberto Mujica Cordano (Musica) bu öğretiyi benimsemiş birisi olarak sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. “Kendi gitti adı kaldı yadigar”. Ömrünü bir wolsvagen taksi ile tamamlamış bir devlet adamıydı. Yunus’un dediği gibi pişmesinden idi. O, 89 yaşında insan gibi bir ömür sürdü, Hatta devletin verdiği maaştan kendine yetecek kadar aldı, gerisini yoksullara dağıttı. Esasen kendisi dünyanın en yoksul başbakanı idi.
Bazılarına göre bir bunak, bazılarına göre anarşist, bazılarına göre ise halkçı bir liderdi. Her şey yetiştirme tarzı ile ilgiliydi. Siyasi yaşamının yanısıra toprağı işleme ve kitap okumayı severdi. Hapishanede geçirdiği süre boyunca deliliği ilk elden deneyimlediğini, sanrılar gördüğünü ve hatta karıncalarla konuştuğunu söylerdi. Özgürlüğüne kavuştuğu günün en mutlu anısı olduğunu söylemişti: "Başkan olmak bunun yanında önemsizdi." Uruguay Devlet Başkanı seçilmişti. Mujica tüm bu kendi halindeki yaşamı onu hergün daha da büyüttü. Bu dünyadan göçtüğünde kendisine ait bir wosvagen taksiden başka hiçbir şeyi yoktu. O da ölecekti ve öldü de. Geride güzel sözler ile anılan bir lider olarak kaldı.
Politikacı ve eski gerilla olan eşi Lucía Topolansky ile birlikte Montevideo'nun kenar mahallelerindeki mütevazı evlerinde, hiçbir yardımcıları olmadan ve çok az güvenlikli bir ortamda yaşamını devam ettirdi. Hatta ölümünden birkaç gün önce İstanbul’u dahi gezdi.
"Yoksullar daha fazlasını isteyenlerdir [...] çünkü onlar sonsuz bir yarış içindedirler." Kasım ayında BBC'ye verdiği son röportajda "İnsan ölümün kaçınılmaz olduğunu biliyor" demişti: Son isteği köpeğinin yanına gömülmek olmuş, öylede yaptılar ve köpeğinin cesedinin yanına defnettiler onu. Yani Mujica’ya göre dünyadaki her şey sadece insanları mutlu kılmak adına vardı. Bu eylem bile onun dünya ve dünya nimetlerine değer verişine en güzel örnektir.