O, bu toprakların kalbinde yaşamaya devam ediyor. Çünkü o bir kişiden öte, bir fikirdir… Ve fikirler ölmez…
Her milletin tarihinde bir ışık vardır; o ışık karanlığı yırtar, umutsuzluğu yok eder, insanlara yeniden yürümeyi öğretir. Bizim ışığımız, Mustafa Kemal Atatürk’tür. O; yalnızca bir komutan, yalnızca bir devlet adamı değil; bir milletin yeniden doğuşunun adı, bir kalbin, bir ruhun vücut bulmuş hâlidir.
Anadolu’nun dört bir yanı işgal altındayken, halkın elinde ne silah vardı ne de umut. Fakat bir ses duyuldu o günlerde: “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
O ses, yorgun ama kararlı bir milletin içinde yankılandı. Ve o yankıdan bir mucize doğdu…
Mucizenin adı Kurtuluş Savaşı…
Ruhu Atatürk…
Atatürk; sadece savaş meydanlarında değil, düşüncelerinde de bir devrimciydi. Onun için zafer, yalnızca düşmanı yenmek değil; cehaleti, yoksulluğu, karanlığı yenmekti. “En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır,” derken bir ulusa yeni bir yön, yeni bir nefes veriyordu.Kadınlara seçme hakkı tanıyarak eğitimi herkesin hakkı yaptı; sanatı, bilimi ve aklı en yüce değer ilan ederek bir toplumun geleceğini yeniden inşa etti.
Ama belki de Atatürk’ü en çok insan yapan şey, onun kalbidir. Çocuklara olan sevgisi, yoksul köylüye gösterdiği saygı, doğaya, sanata, hayvanlara duyduğu şefkat…

Hepsi bir arada, onu “Atatürk” yapan derin bir insanlık resmidir.
Bir çocuğun başını okşarken gülümsemesinde, bir köylünün elini sıkarken gösterdiği tevazuda, bir askerin gözlerinde gördüğü vefada hep aynı duygu vardır: sevgi.
Bugün, yıllar sonra bile her 10 Kasım sabahı kalbimize dolan o sessizlik, aslında bir yas değil; bir teşekkürdür…
Bir milletin evladının, babasına ettiği bir teşekkür…
Bir neslin, bir öndere duyduğu minnetin adı…
Bir çocuğun “iyi ki vardın” deyişidir.
Atatürk, bir tarihten çok daha fazlasıdır…
O, düşünmeyi öğreten bir öğretmendir...
Sevmeyi öğreten bir liderdir…
Yenilmeyi bile dik durarak yaşamayı gösteren bir insandır…
Ve belki de en önemlisi, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır,” diyerek ölümsüzlüğün tanımını değiştiren bir ruhtur…
Bugün biz, her yerde onun mirasını taşırız.
Bir okulda yükselen çocuk sesinde, bir bayrağın rüzgârla dansında, bir öğretmenin gözlerindeki umutta o vardır…
Ve biz, her 10 Kasım’da yeniden anlarız:
Atatürk gitmedi.
O, bu toprakların kalbinde yaşamaya devam ediyor.
Çünkü o bir kişiden öte, bir fikirdir.
Ve fikirler ölmez…