Gümüşhane deyince aklıma yiğit dava adamı Ali Metin Tokdemir gelir.

Yiğit dava adamı Ali Metin Tokdemir; yüce Allah’ın "İrci'î"(Geri dön!) emrine uyup bundan 30 sene evvel, 8 Aralık 1995 günü Gümüşhane-Trabzon karayolu üzerinde geçirdiği elim bir trafik kazası sonucu genç yaşında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. Yalan dünyayı ve onun içindekileri sonsuza dek arkada bırakıp canından çok sevdiği Yaradan'ına sığınmıştı.

Ülkücü camianın efsanevî isimlerinden olan A. Metin Tokdemir, 21 Haziran 1959 yılında Kelkit’te doğmuştu. İlk ve orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamlayan Tokdemir, Eskişehir İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun olmuştu. Tokdemir çalışkan ve mücadeleci bir dava adamıydı. Otuz altı yıllık kısa ömründe çok büyük işler yaptı. Siyasete küçük yaşlarda giren bu muhterem insan, Ülkü Ocakları, Ülkücü Gençlik Derneği ve Ülkü Yolu Derneği’nin Aydın şubesinde görev yaptıktan sonra Eskişehir Ülkü Ocakları Başkanlığı’na getirildi. Üniversite yılları siyasetle iç içe geçti.

Merhum Ali Metin Tokdemir, Türk-İslâm ülküsünü rehber edinen ve aksiyon haline getiren kâmil bir insandı. Küçük politikalar onu tatmin etmiyordu. Büyük düşünüyordu her zaman. Onun için de küçük ve çıkarcı politikalara alet olmuyordu. Bencillik denen manevî hastalıktan çok uzaktı. Kendini Allah ve Resul-i Ekrem’in davasına adayan Tokdemir, yaşadığı müddetçe Allah rızası için gecesini gündüzüne katarak azimle çalışmıştır.

Davasına yönelik görevlerini harfiyen yerine getiren merhum A. Metin Tokdemir, Türklük âleminin lideri merhum Alparslan Türkeş tarafından Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı’na getirilerek ödüllendirilmişti. Pek çok üstün meziyetlere sahip olan Tokdemir, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevini başarıyla yürütmüştü. Bu süre içinde küfrün bütün oyunlarını bozan Tokdemir, ülkücü gençliğin oluşmasında aktif roller üstlenmişti.

A. Metin Tokdemir, kitleleri arkasından sürükleyecek lider bir kişiliğe sahipti.

A. Metin Tokdemir, Mevlâna’nın ifadesiyle, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, ilmiyle amil, elif gibi dik duruşlu bir Müslüman'dı. İnançları için tüm zorluklara göğüs geren Tokdemir, azimli ve cesaretliydi. Çok güçlü bir hitabeti vardı. Kitleleri arkasından sürükleyecek maharetlere sahipti. Ömrü yetseydi Türkiye onu çok konuşacaktı.

Cesur dava adamı A. Metin Tokdemir; sözden çok, yaşantısıyla Türk-İslâm ülküsü davasını savunmuştu. Yaşadıklarıyla gençlere örnek olmuştu. Anlattıklarıyla yaşadıkları birbirini tamamlıyordu. O; iman, aşk, aksiyon ve karakter adamıydı. O; başta İslâm âlemi ve Türk dünyası olmak üzere bütün insanlığın gerçek bağımsızlığını arzuluyordu. Bu bağlamda 19–20 Ocak 1990 tarihlerinde Azerilerin Bakü’deki Azatlık Meydanı’nda Rus tankları altında ezildiği sırada, Türkiye genelinde düzenlediği Organize Tel’in Mitingleri’yle Türk milletinin gönlünde taht kurmuştu. Milletçe yürekten desteklenmişti. Bu mitingler sayesinde Türk soydaşlarımız, haklı davalarını geniş platformlarda duyurabilme imkânına kavuşmuştu. Tokdemir’in bu desteği soydaşlarımızın mücadele gücünü ve azmini artırmıştı.

Merhum Ali Metin Tokdemir'in Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptığı dönemde sınır komşumuz Bulgaristan’daki Türk soydaşlarımıza değişik işkenceler yapılıyordu. O, bu olayların üzerine yiğitçe gitti. Bulgar zulmünü Türkiye'nin gündemine oturttu. Onun sayesinde pek çok soydaşımız rahat bir nefes aldı. Bazıları ise Türkiye’ye sığındı.

Metin Tokdemir aydın bir insandı. İyi bir kültürel altyapısı vardı. Her fırsatta kitap okurdu. Özellikle siyaset teorileri ve analizleri üzerinde engin bir bilgi birikimine sahipti. Olayları çok iyi analiz etme becerisi vardı. Bunu hem çok okumasına hem ileri görüşlülüğüne hem de tecrübesine borçluydu. Türk-İslâm ülküsünün muhtevasını fevkalâde iyi bilir ve gençlere aktarırdı. Sıradan sloganlardan ve içi boş ifadelerden haz almazdı. Ülkücülerin aydın insanlar olması gerektiğine inanırdı. Bunu sağlamak için de ocak seminerlerine ağırlık verirdi. "Türk-İslâm Sentezi" ifadesini sevmezdi. Bunun yerine Seyyid Ahmet Arvasi’nin eserine de ad olan ‘Türk-İslâm Ülküsü’ tabirini kullanırdı. Sentez, yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, bireşim ve terkip demektir. Oysa ülkücülerin davası İslâm’ın ta kendisiydi. Bunu sentezi olamazdı.